12 TEMMUZ, devrimci Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu Türk Dil Kurumu'nun (TDK) 84. yıldönümüdür; darbeci Kenan Evren'in yasa zoruyla oluşturduğu devlet dairesi TDK'nın değil.
12 Temmuz, Atatürk’ün TDK’yı kurarak başlattığı Dil Devrimi’nin 84. yıldönümüdür; ülkemizin içine itildiği bu karanlık dönemde buruk bir sevinçle kutluyoruz.
Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal’in öncüsü olduğu, toplumu düşünce yapısı ve dış görünüşüyle tepeden tırnağa yenileştiren, yerli ve yabancı kaynaklara Türk Devrimi olarak yazılan kültür devriminin amacı ‘aydınlanma’dır.
Atatürk, 3 Mart 1924’te ‘Hilafetin, Şer’iye ve Evkaf Vekâletinin Kaldırılması, Eğitim ve Öğretim Birliği Yasaları’yla halk egemenliğinin olmazsa olmazı laikliğin toplumsal temelini atmış; eğitimde devrim yapmış, yüzyıllarca ‘ümmet, kul’ sayılan bireye, ‘yurttaş’ kimliği kazandırmıştır; hiçbir toplum için ‘dilsiz’ aydınlanma söz konusu olamaz. Atatürk, 1928’de Harf Devrimi yaparak, 12 Temmuz 1932’de Dil Devrimi’ni başlatarak aydınlanma yoluna ivme kazandırmıştır. Bu nedenle üç devrim yasası, Harf ve Dil devrimleri birlikte düşünülmelidir. Çünkü yurttaşı bilinçlendirecek, kandırılmasını önleyecek, aklın öncülüğündeki doğrulara ulaştıracak olan bu devrimlerdir.
İstanbul’da 1980 Mayıs’ında düzenlenen ‘Milli Kültür Meseleleri Semineri’nin sonuç bildirisinde Kültür ve Milli Eğitim bakanlıklarının, üniversite ve TRT’nin Türk İslam sentezine göre örgütlenmesi önerilmişti. 12 Eylülcüler, bu önerileri benimsemiş, devletin kültür, eğitim siyasası sentezcilerin önerileriyle biçimlenmeye başlamıştı; ancak üç devrim yasasıyla yaşama geçen laik eğitim, Atatürk’ün ‘vasiyetnamesi’ ve dernek olarak kurduğu Türk Tarih-Türk Dil kurumları, 1950’llerden bu yana Türk-İslam sentezcilerinin yoluna çıkıyordu. 12 Eylül darbesi bu engelleri kaldırdı; önce eğitim birliği (tevhid- tedrisat) yaralandı; sonra Atatürk’ün ‘vasiyetname’si çiğnendi; adlarına, yapılarına, yapıtlarına el konularak kurumları kapatıldı. Yeni ‘dindar’ kuşaklar yetiştirmek amaçlandı. 2002’den sonra mehter adımıyla yürünerek Türk-İslam sentezi tamlamasından ‘Türk’ de atıldı; din ağırlıklı söylem ve uygulamalar öne geçti. 12 Eylülcülerin Atatürk’ün kalıtını yok etmesinin, üniversiteyi YÖK’le etkisizleştirmesinin amacı ve anlamı, 2002’den sonra daha iyi anlaşıldı. 2016 Türkiye’sinde Atatürkçü olmak; Türk, Türkçe demek; laik eğitimi savunmak; karşıdevrimi eleştirmek suçlanma nedeni olmaktadır. Bugün Türkçenin ortak (resmi) dil olması bile tartışılmakta; Türkçe, İngilizcenin yanı sıra Arapçanın da saldırısıyla yüz yüze kalmaktadır.
Cumhuriyet’le derdi olan, yetkili yetkisiz, çokça bilgisiz kişiler Osmanlıcaya, eski yazıya dönme düşleri kurarken bile Dil Devrimi’nin kazandırdığı sözcükleri kullanmaktadır. Bütün siyasal oyun ve baskılara karşın, Dil Devrimi başarılı olmuştur. Bütün olumsuzluklara karşın Dil Devrimi engellenemiyor; Türkçe yenilmiyor; ‘ses bayrağımız Türkçe’ye emek veren Cumhuriyetçiler de yenilmeyecek.
Bugün Atatürk’ün kurduğu TDK yok, Dil Derneği var; ne pahasına olursa olsun, laik Cumhuriyetimizi de, Dil Devrimi’ni de yaşatacağız!
Sevgi ÖZEL - Dil Derneği Yönetim Kurulu Başkanı
ELİNİN TERSİ VE ÖTESİ...
PROF. Dr. Mümtaz Soysal’ın yıllar önce Cumhuriyet’te yazdığı bir yazının başlığını hiç unutamıyorum: “Elin tersi ne için vardır?” Görünen o ki, elin tersi herkeste bulunmuyor. Nereden mi anlaşılıyor? Bunca çağdaş değer, kurum, birikim birer birer yıkılırken, yok edilirken görmezden geliniyor. Yıkımı görmeyenler ne mi yapıyor? Bu yapılanlardan pay almak için avuç açıyor! Ellerinin tersi yok ama açılmış avuçları var! Elinin tersi olmayanda yüz organı da bulunmuyor! Yüzsüzlerin sayısı ise belirsiz. Her organımızın bir görevi yaptığı sanılıyor. Acaba öyle mi? İnsanları ikiye ayırıyorum: Elinin tersi olanlar, olmayanlar. Elinin tersini kullananlara adam diyorum.