Yalçın Çetinkaya Yeni Şafak Gazetesi

Müzik Üniversitesi: Ben doğarken ölmüşüm

Yine bu köşede 26 Mart 2017 tarihinde “Müzik Üniversitesi” başlıklı bir yazı yazarak, bazı hususlara dikkat çekmiştim. Maalesef yazıda bahsettiğim hususların hissî ve önyargılarla bahsedilmiş...

23 Temmuz 2017 | 178 okunma

Yine bu köşede 26 Mart 2017 tarihinde “Müzik Üniversitesi” başlıklı bir yazı yazarak, bazı hususlara dikkat çekmiştim. Maalesef yazıda bahsettiğim hususların hissî ve önyargılarla bahsedilmiş hususlar olmadığı bugün ortaya çıkıyor; müzik üniversitesi fikri, iki-üç arkadaşımız ve hocamız dışında kifayetsiz insanların elinde hebâ ediliyor.

Sayın cumhurbaşkanının müzik üniversitesi önerisini duyar duymaz o anda ilgi gösterip acele ile talimat vermesi belki eleştirilebilir ama, konuyu sahiplenmesi ve hızlı bir şekilde hayata geçirilmesi için bütün imkânları seferber etmesi de gerçekten takdîre şâyân bir husustur. Maalesef bu ülkenin yetkili kişi ve kuruluşları, sayın cumhurbaşkanının konuyu sahiplenmesi ve hızı karşısında, kifayetsizlikleri yüzünden acze düşmüşlerdir.

Müzik üniversitesi kuracak kişi veya kişilerin, sadece enstruman çalmak veya söylemek konusunda yeterli olmaları değil, bunun yanında tarihinden felsefesine, sosyolojisine müzikle ilgili her şeyi çok iyi bilmek, kendi müziği ile birlikte doğunun ve batının müziklerini bilmek, uçsuz bucaksız bir müzik bilgi ve ufkuna sahib olmak gibi bir mükellefiyetleri vardır. Bir üniversiteden bahsediyoruz çünkü ! İş maalesef birkaç arkadaş ve hocamız dışında kifayetsiz kimselerin eline kalmıştır. Bu tür bir üniversitenin, müzik zenginliğimizden yararlanıp yeni bir form ortaya koymasını sağlayacak orijinal çalışmalar yapmak yerine, başka ülkelerin örneklerini inceleyip sunmak ve kopyalamaya kalkmak, kifayetsizliklerinin ilk göstergelerindendir. Halbuki Türkiye gibi gerçekten müthiş bir müzik zengini ülkede dünya çapında öncü ve referans teşkil edecek, dünyanın bütün müzisyenlerini ve müzikbilimcilerini heyecanlandırarak bu üniversiteye dikkatlerini çekecek bir müzik üniversitesi kurulabilirdi. Fakat bunları konuşmak yerine lüzumsuz konular üzerinde konuşuldu, tartışıldı ve müzik üniversitesi fikri maalesef daha doğarken öldürüldü !

Müzik Üniversitesi fikri ile yola çıkıldı, “her kesimden” yeterli-yetersiz pekçok kişinin davet edildiği birtakım göstermelik istişâre toplantıları yapıldı, toplantılarda bir-iki düzgün konuşmanın dışında genellikle verimsiz ve sığ öneriler getirildi, Türkiye’de Türk Müziği-Batı Müziği- Halk Müziği çatışmaları gibi son derece anlamsız çatışma ve fikirler bu önerilere yansıdı, yeni, farklı ve ileride bir fikir ortaya atılamadı. Herkes, sahip olduğu düşünceye göre bir üniversite ismi önerdi, bu sığ ve ufuksuz fikir ve yaklaşımların ortaya konulmasının ardından da “Müzik Üniversitesi” gitti, “Ankara Güzel Sanatlar Üniversitesi” geldi. Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri Sayın İbrahim Kalın’ın “Müzik Üniversitesi Arama Konferansı”nda yaptığı konuşmanın, koyduğu hedeflerin çok gerisinde kalındı. Neden böyle oldu ? Çünkü iş kifayetsiz, birikimsiz, donanımsız, ufuksuz insanlara teslim edildi.

“Müzik Üniversitesi” olarak tasarlanan bir girişimin, mimarlık, tiyatro başta bütün diğer sanatları da içine alan “Güzel Sanatlar” konseptine dönüşmesi, başarısızlığın ve müzik üniversitesi fikrinin gerçekleştirilemediğinin açık bir göstergesidir. Neden başarısızlık ? Çünkü ilk adım doğru atılmamıştır. İkincisi de; evet arkadaşlarımız ortaya güzel bir başlık atıyorlar, ancak bu ortaya atılan başlığın altını dolduracak birikim, donanım ve hazırlıkları olmadığı için, yetkililer bu başlığı beğenip “ haydi yapın, işte size imkân” deyip bütün birimleri harekete geçirdiği zaman da bocalıyorlar, karıştırıyorlar, ne yapacaklarını şaşırıyorlar ve başaramayıp böyle duvara tosluyorlar !

Müzik üniversitesi fikrinin ölü doğmasının diğer göstergesi de, üniversitenin Ankara’da kurulacak olmasıdır. Neyse ki üniversitenin adının “müzik üniversitesi” olmaktan çıkmış olması ve “Ankara Güzel Sanatlar Üniversitesi”ne dönüşmesi biraz rahatlatıyor. Çünkü Ankara bir müzik şehri değil, sadece kuru bir başkent. İstanbul, Osmanlı’dan itibaren hem kendi geçmişinin, hem Anadolu’nun ve hem de çevre kültürlerin müziklerini harmanlayarak kendi müzik kültürünü ve tarzını oluşturmuş dünyanın en önemli müzik şehirlerinden biridir ve İstanbul’un yanında Ankara’nın kültür hele müzik kültürü konusunda esâmîsi okunmaz. Ankara ve müzik deyince akla ilk gelen, cumhuriyetin faşizan müzik devrimleridir.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Monteverdi ne Verdi? 07 Ocak 2018 | 172 Okunma Türk aydınlanmasının müziği ve Arel-Ezgi sistemi 17 Aralık 2017 | 1.524 Okunma Dârulelhân Sempozyumu’ndan Arel Sempozyumu’na 10 Aralık 2017 | 176 Okunma “Çello bilen aşçı aranıyor” 03 Aralık 2017 | 179 Okunma Rauf Yektâ Bey’i nasıl harcadık ! 26 Kasım 2017 | 340 Okunma