İslâm medeniyeti, başka kültürlerin bilgi ve birikimlerinden istifade ederek ve bu bilgi ve birikimlerin vahye (hakikate) uygun olanlarını adeta cımbızla seçer gibi seçip ve sonra da üzerinde çalışıp geliştirerek, gerçekten muhteşem bir düşünce biçimi ortaya koymuştur. Tabiat ilimlerinde ve düşüncede ufuk açıcı ve bugünün modern bilimine de yol gösterici mahiyette eserler yazılmıştır. Özellikle Halife Me’mun döneminde kurulan “Beytu’l-Hikme” sayesinde değişik dillerden pekçok alanda sayısız eser Arapça’ya tercüme edilerek, İslâm bilim ve düşüncesinin ufukları genişletilmiş, elde edilen bilgi ve birikim bütün insanlığa yol gösterici boyutlara ulaşmıştır. Bu yükseliş döneminde, İslâm medeniyeti müzik hakkında da, elbette kadîm müzik bilgi ve kaynaklarından da istifade etmek suretiyle yeni ve farklı bir müzik düşüncesi ortaya koymuştur. İslâm medeniyetinin müzik düşüncesi, El-Kindî, Fârâbî, İbn Sînâ ve İhvân-ı Safâ gibi filozof ve düşünce topluluklarından Ruzbahan Baqlî ve Hz. Mevlânâ gibi tasavvuf ehli başta olmak üzere, filozofları ve tasavvuf ehli tarafından geliştirilmiştir. Nâçizâne filozof ve mutasavvıfı, felsefe kelimesini ilk ortaya koyan, izah eden ve kullanan kişi olan Pythagoras’ın tanımladığı mânâsı kapsamında “hikmet”in peşinde koşan kişiler olarak kabul ettiğimden, müzikle ilgili ortaya koydukları düşüncelerin de bu sebepten dolayı birbirine benzerlik arzettiğini düşünmekteyim. Ancak, bu dönemde İslâm medeniyetinde sadece felsefe alanında değil, mantık, geometri, matematik, astronomi, tıp, kimya, fizik ve müzik başta olmak üzere bütün alanlarda rafine ve özgün düşüncenin yükseldiğini biliyoruz. Bu da İslâm medeniyetinin, farklı disiplinleri bir bütün olarak incelemesiyle ilgilidir.