Ahmet Emin Yalman’ın “Birinci Dünya Savaşı’nda Türkiye” kitabına göre, İmparatorluk, güçlü olduğu zamanlarda, bu gücünü büyük ölçüde hangi şehzadenin padişah olacağını belirleyen bir tür seçim mekanizması sayesinde korumuştu. Yöneticiler bulundukları makama erdem, uygunluk, eğitim ve becerileri nedeniyle getirilmişlerdi. Gerileme devrine gelindiğinde ise, yalnızca kurnaz, iltimasçı ve sefih olanlar mevkilerini muhafaza edebiliyorlardı. Son derece uygunsuz kimselerin donanma komutanı yapıldığı ya da yeniçerilere paşa tayin edildiğinin örnekleri mevcuttur.
Bir kaide olarak makamlar, nüfuzlu kimseler tarafından, “satın alanın görevini kötüye kullanırken her türlü keyfi yola başvuracağı bilinerek ve elde ettiği kazancı İstanbul’daki hamisiyle paylaşacağı anlayışıyla”, en yüksek fiyatı verene satılırdı. Bu makamlar, yeni kazanç kapıları anlamına geldiği için, makam sahipleri, baştan başlayabilsin ve halkın birikimlerini sonuna kadar sömürsün diye sık sık değiştirilirdi. İstanbul’da iktidarda olanlar da yabancı devletlerin hediye ve rüşvetlerinden büyük gelir elde ediyorlardı.
Kişisel servetler