Bizimki dâhil tüm dünya merkez bankalarına büyük şükran borçluyuz. Çok ağır bir finansal krizin ortasında sergiledikleri cesur ve yenilikçi eylemler, dünyanın yıllar sürecek, hem bizim hem de çocuklarımızın kuşağına müthiş zararlar verecek bir çöküşten kurtulmasına yardım etti. Bu süreçte, önceki hatalarını kısmen telafi edip, affettirdiler.
Dünya ülkelerindeki politikacıların neredeyse hepsi başarısız olurken, merkez bankaları, özel sektörün yaralarını sarıp iyileştirdiler; siyasal sistemle birlikte hareket edip, ülkelerinin ekonomi yönetimine zaman kazandırdılar. Ekonomilerdeki politika çözümleri ve müdahalelerin neredeyse tamamı, ülkelerin merkez bankalarından geldi.
Bol likidite...
En büyük kaygımız, merkez bankalarının bilançolarındaki büyümenin ve muazzam boyutta likidite enjeksiyonlarının körüklediği bir enflasyon döneminin yaklaşmasıydı. Merkez bankalarının, satın almış oldukları büyük çaplı menkul kıymet varlıklarını zamansız boşaltarak, piyasaların işleyişini bozacaklarından korkmuştuk. Korkularımız gerçekleşmedi. Gerçekleşeceğini de beklemiyoruz.
Normalde, ihtiyacınız olmadığı zaman likidite boldur; en fazla ihtiyaç duyduğunuz anda likidite yok olur. İşte, bu krizde, merkez bankaları bu inancı yıktıkları için başarılı oldular.
Anlaşılıyor ki, neticede, küresel ekonominin en kritik oyunculardan bazıları etkinliğini kaybedecek. Kaybedecekler arasında, ABD’nin olmayacağı kesin. Ama Avrupa Birliği ve Japonya için aynısını söyleyemeyiz.