Yunanistanlı kent krallarından Odisseus, katıldığı Troya savaşından
tam yirmi yıl sonra dönebildi yurduna...
Ne var ki ülkesini ve sarayını sömürürücü asalaklar sarmıştı onun
yokluğunda!..
Onlardan kimliğini gizlemek için, yaşlı bir dilenci kılığına
bürünüp eski çobanı Eumayos’la buluştu. İki gün sonra da karısı
kraliçe Penelopeya’yla evlenebilmek için kendi sarayına çöreklenmiş
o arsız damat adaylarının yanına gitti...
SÜTANASI ONU ESKİ YARA İZİNDEN TANIDI!..
Sözde dul kalan karısıyla evlenmek isteyen damat adayları; dilenci
kılığındaki Odisseus’a, sözle ve elle ağır saldırılarda bulundular.
Durumu büyük bir üzüntüyle öğrenen kraliçe Penelopeya, tanımadığı
bu yaşlı konuğu odasına getirtti hemen. Kim olduğunu bilmediği
yabancıyla epeyce sağdan soldan konuştu... Yaşlı konuk;
kendisinin kral Odisseus’u tanıdığını ve onun yakında döneceği
muştusunu verdi kraliçe Penelopeya’ya. Bu habere çok sevinen
kraliçe, hemen sarayın dadısı Eurikleya Nineyi çağırttı. Bitkin ve
yorgun konuğun iyice yıkanmasına, giyinip kuşanmasına yardımcı
olmasını istedi ondan...
Odisseus’un bir zamanlar süt anası olan Eurikleya Nine; dilenci kılığındaki yabancının sırtını ezip yıkarken, onun gerçekten Odisseus olduğunu, ayağındaki yara izini görünce anlayıverdi!., Yaşlı gözleriyle bu büyük olayı kraliçe Penelopeya’ya çığlık çığlığa duyurmak istedi. Ne var ki Odisseus, hemen yanaklarından tuttu Euikleya Nninesinin: “Benim güzel, iyi yürekli Nineciğim,” dedi telaşla. “N’olur, herşey aramızda kalsın ve karım Penelopeya beni hep böyle, bir dilenci olarak bilsin! Günü gelince bu konağımızdaki o keneleri temizleyeceğim!..” Eurikleya Nine hemen kendini toparlayıp;“Tabii güzel oğlum, hiç söyler miyim başkalarına, dedi, yaşlılık işte! Seni tanıyınca ne yapacağımı bilemedim!.. Ama seni ilk gördüğümde, senin Odisseus olduğunu düşünmeye başlamıştım, inan...“
SAVAŞIN GETİRDİKLERİNİ YAŞIYORUM BEN DE...
Sonra birbirleriyle uzun süre sarmaş dolaş oldular;
ağlaştılar...
Odisseus artık iyice yıkanıp giyindikten sonra, karısı
Penelopeya’nın yanına gitti. Kraliçe Penelopeya; odasındaki ocağın
karşısındaki koltuğunda oturmuş, düşlere dalıp gitmişti. Giyinip
kuşanmış konuğunu görünce;“Bak, yıkanmak sana nasıl da iyi gelmiş,
konuğum!” diye konuşmaya başladı.“Uyku zamanın geldi ama, kocamı
görüp tanımış bir dost olarak sana bir şey söyleyeceğim: Şu
yüreğimdeki kördüğümü çözmeden edemeyeceğim... Evet, yirmi yıl önce
kocam Odisseus, istemeye istemeye de olsa Troya’daki o ilençli
savaşa katıldığı için ben burada tek başıma kaldım. Nice zor
günler yaşadım, yaşıyorum...
Ondan ayrıldığımda oğlum Telemahos, daha bebekti. Ne var ki kocamın öldüğünü düşünen uzaktaki yakındaki bir sürü arsız, hemen başıma üşüşmeye başladılar...