ABD- Türkiye ilişkilerinde yaşanan sorunların seyri, yeni bir boyuta taşınma eğiliminde. ABD tarafından Türkiye’den beklenilenler üzerinden özellikle son 5 yıldır aşama aşama derinleşen sıkıntılar giderek kurumsallaşma düzeyine varmış durumda.
Her şeyden önce temelleri Soğuk Savaş döneminde atılan, Türkiye’yi NATO’nun ileri karakolu, kanat ülkesi olarak yapılandırma, kontrol etme, yönlendirme mekanizması, artık işlemez durumda. O dönem içeride idare edilip, dışarıdan yönetilen bir ülke olarak, Türkiye’nin başta istihbarat teşkilatı olmak üzere tüm güvenlik mekanizması Batı blokunun ve NATO’nun patronajı eliyle doğrudan kontrol ediliyordu. Bu durum kuşkusuz siyasi zemini de etkileyerek, bağımsız davranabilme yeteneklerini köreltmiş, kontrolü kolay, zayıf, cılız hükümetlerle yetinilmeyi kabul ettirmişti.
Bu noktada bugün için asıl sorun, ABD’nin Türkiye’ye yaklaşımında o dönemden bugüne değişmeyen müttefiklik anlayışında belirginleşiyor. Buna göre ABD için Türkiye müttefikliği; geçmişte olduğu gibi bugün de, yap denileni yapan, olmaz denilene boyun eğen, yeterince sorgulamayan, bağımsız davranabilmeyi başaramayan bir ülke kimliğinde olmalıdır.
Türkiye’nin bu kimlikten çıkabilme çabaları geçmişte de zaman zaman sergilenmiştir ama her seferinde Türkiye’yi cezalandıran hamlelerle sonuçlanmıştı. Bu ajandanın içinde askeri darbeler en önemli cezalandırma yolu olarak tarihe geçmişti. Bunun yanı sıra ABD’nin derin devletinin bir uzantısı olarak yapılandırılan gladyo tipi mekanizma da, Türkiye’nin devlet mekanizmasına yerleştirilmişti. Bu noktada FETÖ’nün konumu özellikle Soğuk Savaş sonrası için özel bir yer tutmuş, 40 yıla yayılan bu sürecin bir ürünü olarak örgüt, başta TSK olmak üzere tüm devlet mekanizmalarına özenle, sinsice yerleştirilmiştir. 15 Temmuz kaos girişimine uzanan süreçte peş peşe hamleler yapılmış, her seferinde başarılı olunamayınca bu defa topyekun küresel bir saldırı planlanmıştır.