Çocukluğumda gördüğüm o eski köy evlerinin ortasındaki akşamları herkesin bir araya geldiği büyük odaya hayat denirdi, şimdi ona salon deniyor. Bu isim değişikliği bile nasıl savrulduğumuzu anlatmaya yetiyor.
“Çocukluğumda okuduğum bir Afrika masalı şimdi gerçek oldu. Esrarengiz bir hayvanın peşine takılıp bilmediği bir kasabaya gelen, orada bir süre dolaştıktan sonra tekrar geri dönüp kendi köyüne varan çocuğun hikayesi. Adı Unkama.
Unkama köyüne döner; ama orada hiçbir tanıdığına rastlamaz, sokakların, evlerin bile çoğu değişmiştir. Birisine Unkamaların evini soracak olur.
Unkama mı, derler, o bundan dört yüz sene evvel bir hayvanın peşinde köyden ayrılıp bir daha geri dönmeyen bir çocuğun masalıdır.
Uzun yıllar Anadolu’da çalışırken yazları adeta bir teşehhüd mikdarı gelebildiğim İstanbul’a nihai dönüşümde kendimi Unkama kadar şaşkın hissettim.
Sanki her rejim değişikliği bu nadide şehri yok etmek için planlanmış gibi, 1908’den, 1923’ten, 1950’den, 1960’tan sonra kademe kademe İstanbul’a kıyıldı.”