15 Temmuz için çok şey söylendi, söylenmeye de devam
edilecek.
Doğal olan, doğru olan bu.
Bütün bu olup bitenlerle ilgili daha büyük bir projenin varlığından
kimsenin şüphesi yok.
Proje gidip gidip nereye dayanabilir?
'Elin gâvuru' bizden ne istiyor?
Fethullahçı teröristlerin o geceki derdi neydi?
Sadece kendileri için mi saldırdılar yoksa taşeronun önde gideni
miydiler o karanlıkta ateş açar, füze fırlatırken?
Herkesin bu sorulara bir cevabı var.
Çoğu ortak bu cevapların.
Türkiye'ye ve bütün bir millete karşıydı bu operasyon ve FETÖ de
kendi kadar taşeronluğu nedeniyle de bu işin içindeydi.
Ne olacaktı?
Belki darbe… belki iç savaş…
Sonunda çökmüş, yıkılmış bir ülke kalacaktı geriye.
O ülke bütünlüğünü koruyabilecek miydi?
Herkes hemfikir; muhtemelen hayır…
Darbeciler ama işbaşına geçebilip ama memleketi yangın yerine
çevirip paramparça olmamızı sağlayacaktı.
Muhtemelen en büyük güvenceyi de Doğu ve hele ki Güneydoğu
Anadolu'dan alacaklarını sanıyorlardı.
Hem o gece hem bugün çok başka bir resim var; demokrasi
mitinglerine bütün bölge halkı coşkuyla katılıyor.
O gece de bölgenin bütün illeri darbeye karşı ayaktaydı. Hâlâ da
ayaktalar. Batıdaki kardeşleriyle aynı sevinci paylaşıyor, aynı
direnci gösteriyorlar.
Aynı bayrak altında toplanmaya devam ediyorlar.
Öyleyse bu berbat, bu alçak proje bunca açığa çıkmışken siyasal
Kürt hareketinin de tezlerini, düşüncelerini ve icraatlarını 15
Temmuz'dan itibaren çok ciddi biçimde gözden geçirmesi gerekmiyor
mu?
Bu saatten sonra kendi geçmişlerini; yaptıkları hataları da
kendilerine yapılan haksızlıkları da yeniden düşünmeleri gerekmiyor
mu?