Anca yetiştim. Yetiştiğimde imam hutbenin sonuna gelmişti.
Dışarıya es veren mikrofon bozulmuştu da hiç olmazsa içeridekiler
cızırtısız bir sesle dinliyordu anlattıklarını.
“Bize gelip faizi sormanız lâzım” dedi kırgın bir sesle. “Veya
konut kredilerini…” diye devam etti.
Durdu, cemaati süzdü… “Ama gelip 'Hocam eşimi bir talakla boşadım…
yok iki talakla boşadım… şimdi ne olacak?' diye soruyor soru
soranlar…”
Kızgın mı küskün mü anlamadım Hoca.
Bitti sandım, devam etti: “Bu diziler gerçekten büyük zarar veriyor
arkadaşlar. RTÜK'e de gittik. Dediler ki 'Reytingleri yüksek.
Söyleyin insanlar izlemesin, o zaman kalkar…' ben de diyorum ki
izlemeyin arkadaşlar. Ey cemaat! Kapatın bu aile düzeninizi bozan
yayınlar başlayınca…”
Sonra dualarını yaptı, Türkçesini de ekledi finalde: “Şüphesiz ki
Allah iyiliği, adaleti, akrabaya yardımı emreder. Hayasızlığı,
azgınlığı ve haddi aşmayı da yasaklar. Düşünüp tutasınız diye size
öğüt veriyor.”
İç kamet getirildi, Cuma namazı kılındı.
Akşam eşime bahsettim tam da muhtemelen hutbede Hoca'nın yakındığı
programlardan biri açıkken.
“Doğru söylüyor” dedi. “Artık gençler ister kızlar ister erkekler
kendilerine dayatılan bir modelin peşinde. Fizik olarak tarz
olarak… eskiden, biz çocukken yaşlılar 'Görünüşe aldanma kuzum. Bir
bakarsın iki bakarsın sonra karnın doyar. Mühim olan insan evlâdı
olması. İyi huyu. Dürüstlüğü, çalışkanlığı, namusu…' derdi” diye
devam etti.
“Ama kolay değil sistemin dayattığı kalıpların dışına çıkabilmek.
Onları sorgulamak, kendi kişiliğini oluşturmak. Her yerde… ister
televizyonlar ister sosyal medyada hep aynı kalıp tekrarlanıyor.
Fizik olarak neye benzemen gerektiğinden ne talep edeceğine dair
bir paket var. O paketi satın alabilen mutlu olacağını
sanıyor…”
O bunları söylerken, Hoca'nın hutbede geçen yılki evlenme ve
boşanma rakamlarını verdiğini de hatırladım. Evlenenlerin beşte
biri kadar boşanma yaşanmıştı geçen yıl Türkiye'de.