Hayata dair tavrınızı, bir şeyle karşılaşınca ne yapacağınızı
belirleyen en önemli şey geçmişte edindiğiniz tecrübe oluyor.
İnsan zihni kıyaslama yaparak, önceki durumlara bakarak sonuçlar
çıkarmaya, muhtemel hareketlerin muhtemel sonuçlarına dair fikir
edinmeye çalışıyor.
Bunu öğrenmiş, eğitimini almış olmak kolay değil; eğitim sistemimiz
de buna dair büyük bir eksiklik içeriyor zaten uzmanlara göre.
Ama yine de hayatın kendisinin öğrettiği kadarıyla geçmişle bugün;
eskiyle yeni durum arasında kıyası otomatik olarak yapıyor
insanoğlu.
İçinde bulunduğumuz zaman diliminin belki de sadece tek tek
insanları, bu işin eğitimini almamış olanları değil işi bu olanları
bile çaresiz bırakan bir özelliği var.
Geçmişte yaşadığımız, yaşanılmış, tarihten bilinen örnekler çok
fazla işimize yaramıyor.
Ne bugün yaşananların geçmişte örneği var ne benzerleri gibi
sonuçlanıyor herhangi bir şey.
Ortadoğu'da olup bitenler bütün uç analizlerden en görünene kadar
hiçbiri yarın ne olabileceğine dair kesin bir kanaat
oluşturamıyor.
Ülke içinde de durum çok farklı değil.
Başkanlık Sistemi, yeni Anayasa, terörle mücadele, muhtemel Kürt
meselesinin geleceği… şu sıra en çok meşgul olduğumuz herhangi bir
başlığın nasıl sonuçlanacağına dair kesin hükme sahip olmak
imkansız.
Aynı anda, niyetlerle gerçeklerin birbirine en çok karıştığı bir
dönemi de iç içe yaşıyor almak her şeyi daha da bulandırıyor.
Çok kişisel, sadece gazeteciliğe yönelik bir şeyden
bahsetmiyorum.
Ankara'da da ilk akla gelen başlıkların nasıl sonuçlanacağına dair
net bir fikir yok, işi bu meselelerle ilgilenmek, çözmek olanlar
arasında da.
Kişiler kadar kurumları da kast ediyorum.
O yüzden şu sıra en çok “şu seçenek olursa şöyle, bu olursa böyle…”
diye diye çok katmanlı düşünülüyor özellikle en kritik konular. Her
mesele için en kötü ihtimalden en iyimserine kadar bütün ihtimaller
göz önünde tutuluyor.
Hiçbir meselemiz bölgesel ve hatta küresel etkilerden azade
olmadığı için verilerin çokluğunu, ihtimallerin kalabalıklığını
varın siz hesap edin.