Referanduma son hızla ilerlerken yarısı uydurma yarısı erken ya
da pek yeterli görünmeyen tahminlerle dolup taşıyor ortalık.
Kulaktan kulağa yayılanından sosyal medyada ciddi ciddi
tartışılanına kadar her renkten araştırma veya kanaate
çarpabilirsiniz adım başı.
Başbakan Binali Yıldırım'ın medya yöneticileriyle yaptığı
kahvaltılı toplantıda söylediği şey şu andaki durumu en iyi anlatan
cümle aslında; “Herkes anketör olmuş. Anketler uçuşuyor. Ben, kendi
yaptığım ankete itibar ederim sadece.”
Şu anda araştırma şirketleri yeniden arazide.
Muhtemelen birkaç haftaya aktüel durumun ne olduğunu göreceğiz.
Sonra sandığa ramak kala son anketler yayınlanacak.
Gerçi, anketler özellikle son yıllarda üstelik dünya çapında bile
büyük yanılgılara neden olduğu için gerçeğe yaklaşma kadar
uzaklaşma gibi bir arızayla da maluller şu sıra.
Ama meselemiz sadece anketler değil.
Uzmanlarının daha çok üzerinde durduğu, alt okumalarını yaptığı
farklı ve ihtisas isteyen bir alan sonuçta. Bu alt okumalar, kim
niye ne zaman nasıl hangi etki ve itkilerle oyunun rengini
belirliyor bunlar genellikle hızlı okumalar sırasında
ıskalanıyor.
Herkes çarçabuk son sonuçlara bakıyor; konu referandumsa evet kaç
hayır kaç… genel seçimse hangi parti ne oy almış, kim birinci…
belediye seçimleriyle hangi ili kim alıyor… hepsi bu.
Tarih boyunca genelde seçim tahminleri tutmamış biri olarak bu
konularda ağzımı açmaya niyetim yok.
Benim geçmiş bütün başarısızlıklarıma rağmen yine de bakmaya cüret
ettiğim şey kısmen kategorize edilebilecek olan seçmen bloklarının
nasıl davranacağı meselesi.
Bilmem ne kadar tutarlı bir tez ama sanırım referandumun sonucunu
belirleyecek bir kategori iki ayrı milliyetçilik türü; yani Ülkücü
ve Kürt oyları.
Ne acaip değil mi?
Peki, sadece onlar mı?
Hayır tabii ki…
Tabanlarda oturmuş katı, kemik oyların üzerine dalgalanan en önemli
kategorik sınıflama hangisi desek, sanırım orta sınıf cevabında
mutabık kalırız.