Bir önceki yazının başlığı “İttifaklar Müttefikler” idi ve kesin çizgilerle ayrılmış bir ittifak kümesinin imkansızlığına vurgu yapmaya çalışmıştım.
Bölgeye bakınca bunu sadece pekiştiren görüşlerden, aktörlerden başkasına tesadüf edemiyoruz.
İran: 1979’daki rejim değişiminden sonra bugün diğer bazı ülkelerin de zayıflamasıyla hafife alınmayacak bir bölgesel güç olma yolunda ilerliyor. Ne pahasına? 37 yılı aşan ambargo, birden fazla savaş, Irak’la olandan başlayıp Yemen’e Suriye’dekine kadar milyonu aşkın can kaybı. Petrol doğalgaz gelirinden kaybının da on milyonlarca trilyon doları aştığı ortada olan bir mali hasar. Bugün Suriye’de Türkiye’nin, Yemen’de Suudi Arabistan’ın, Lübnan’da İsrail’in karşısında. Bölgenin yakın ve uzak bütün gerilimlerinde çatışmalarında son dönemde parlayan Sünni-Şii zıtlığının otomatik tarafı.
Irak: 91 ve 2003 işgallerinin ardından bölgesel güç olmaktan çoktan çıktı. Bir zamanların güçlü, kendisi hesaba katılmadan Ortadoğu’da hesap yapılması zor Irak’ının yerinde yeller esiyor. Kendi içinde Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin bağımsızlık ilanı ile büyük bir parçalanma tehdidi altında. Bu ilanı geçersiz hale getirme gücüne sahip değil ve İran-Türkiye ile işbirliğinin sonuç vermesini umuyor.
Suriye: 7 yıl önce başlayan iç savaş ülkeyi coğrafi konjonktürü, Sovyet Bloku dönemindeki pozisyonu ve istihbarat gücüyle kendince tuttuğu yerden uzaklara sürükledi. O da fiilen parçalanmış halinden tekrar bütünlüğünü sağlamaya, ayakta kalmayı başarsa da hali hazırdaki Şam rejimiyle pek güçlü bir aday değil.
Mısır: Onlarca yılın diktatörlüğünden sonra Mursi ile demokrasi geçiş süreci başka bir askeri darbeyle kesintiye uğrayan Mısır, bir zamanlar kendisi hesaba katılmadan Kuzey Afrika, Akdeniz, Ortadoğu planlaması yapılması mümkün olmayan bir ülkeyken bir süredir birkaç gücün birden oyuncağı olarak akıntıya kapılmış gidiyor gibi.