Benim kişisel tarihimde hak edilmiş bir övgü olarak pek yeri
yoktur “aferin”in.
“Aferin” neden bilmem bir kabahatin yüzüme vurulmasının mahcup
bırakan nadide kelimesi oldu hep.
Bu acaba benim ve kuşağımın ortak yazgısı mı? Hepimizin mi anaları
babaları öğretmenleri bir halt işlediğimizde, bir şeyi
beceremediğimizde, vazoyu devirip kırdığımızda, yalan söylediğimiz
ortaya çıktığında tek kelimeyle kesip biçtiler hükmü ve cezayı;
“Aferin…”
Arkasından sessizlik.
Suçlunun sessizliği, kızanın daha fazla bir şey söylemesine gerek
kalmadığını bilmenin bilinciyle artık susması, darbenin yerini
bulması…
O yüzden “Aferin” diyorum Beşar Esat'a.
Lübnan'da Hariri'nin neredeyse tonluk bombayla öldürülmesinin
sorumlusu olarak dünya sisteminin ağır topunun ucundan kendisini
alan Türkiye'ye bugün artık ne yaptığı açık olan kalleşlikler için.
Kendisini Ortadoğu'nun kaderine terk edilmiş, fakir ve bir o kadar
kurnaz ülkesinden bir üste lige çıkarmak için elini uzatan
Türkiye'nin başına örülen çoraplardaki katkısı için.
185 bin kilometrekare ülkesini şimdi fiilen -belli ki yarın resmen-
en az üç parçaya böldüğü, milyonlarca vatandaşının hayatını zehir
ettiği, sık sık da kimyasalla varille zehirlediği için.