Daha önce başladığım 15 Temmuz sosyolojisine devam edecektim, ama bugün Seyyid Kutub'un şehadetinin 50. yıldönümü. Hiç kuşkusuz son 60 yıldır İslam düşüncesini ve siyasi hareketlerini en çok etkilemiş önemli isimlerden biri Seyyid Kutub.
Düşünceleri, eserleri çok farklı okumalara konu olmuş biri olması dolayısıyla her zaman tartışmanın odağında da olmuş olan yazarın bazı yorumları veya algılarının ağırlıklı olarak revaçta olduğunu söyleyebiliriz.Bu revaçta yorumların Kutub'taki derinliğin veya inceliğin görülmesine ciddi bir engel oluşturdukları da çok açık.
50 yıl önce düşündüklerinden ve duruşundan dolayı yargılanıp idama mahkum edildiğinde, Kutub'un önüne yaşamak için yaptıklarından ve söylediklerinden dolayı özür dileme karşılığında affedilme seçeneği sunulmuştu. Bu seçeneği hiç tereddütsüz reddetmiş ve “bir münafıktan özür dilenemeyeceğini” ilan etmişti. O yıllarda “Kardeşim, zindanların ardında da olsan, özgürsün / Kardeşim, bu parmaklıkların ardında da olsan özgürsün / Allah'a tutunmuşsan / Ne yapabilir sana, kulun hileleri, tuzakları?” (Ahi ente hurr) diyerek siyasetinin, davasının bu dünyayla sınırlı olmadığını, Allah'a ve sadece Allah'a kullukla ilgili olmak dolayısıyla hiçbir zaman ye'se, karamsarlığa yer bırakmadığını haykırıyordu.
Şehadetinin 50. yılında, hiç kuşkusuz Kutub'un nasıl algılandığı ve nasıl bir eser üretmiş olduğuna dair elimizde fazlasıyla veri var.