Öyle buyuruyor Rasul-i Ekrem Efendimiz (S.A): “Alimin ölümü, alemin ölümü gibidir”. Bu sözün ilim ehli insanlar için apayrı bir anlamı var elbet. Her alimin bir alemi vardır. Bu alemin girişi çıkışı zannedildiği kadar da kolay değildir. İlim yoluyla bir alemin inşasının nasıl gerçekleşiyor olduğuna ve burada kimin ne kadar eğlenebildiğini, kimin hangi kenarına, hangi ucuna ne kadar girip hangi nasibini ne kadar alabildiğini gerçek ilim sahipleri çok iyi müşahede ederler.
Bu müşahedelerinin hepsini herkesle paylaşmazlar. Paylaşmak isteseler de paylaşamazlar, çünkü müşahede ettikleri gerçekleri, müşahede ettikleri şekilde, ağırlıkta ve ehemmiyette herkesin idrak etmesi mümkün olmaz. Buna rağmen onların alemine girmek isteyenlerin de kendi kaplarına göre bir nasipleri olabiliyor, o kaba göre alacaklarını alıyorlardır.
Dün bir alimin, bir ilim çınarının ölümüne, dolayısıyla bir alemin kapanışına şahit olduk. Prof. Dr. Fuat Sezgin Hoca’yı, ilme adanmış ve son dakikasına kadar da heyecanını yitirmeden aynı çabasını sürdürdüğü 94 yıllık ömrünün son yolculuğuna uğurladık.
Bitlis’ten başlayan ve sahasında dünyanın en büyük alimi olmasına kadar giden Prof. Dr. Fuat Sezgin hoca bir alem olma tecrübesini en iyi hissettiren isimlerden biri olsa gerek. İçinde yaşadığı dünyada paralel olarak devam eden ve kendi hayatını etkilemeye, belirlemeye çalışan hayat mecralarını nasıl yok sayarak kendi alemini itina ile işlemiş olmanın tecrübesi…
Hakkında iki gündür çok şey yazılıp çiziliyor. Dün görebildiğim kadarıyla bizim gazeteden Yusuf Kaplan, Yaşar Süngü, Ergün Yıldırım, İsmail Kılıçarslan, Karar’dan Yıldıray Oğur, Star Gazetesinden Sibel Eraslan’ın kendisiyle ilgili çok güzel, her biri farklı yanlarını ortaya koyan tanıtıcı yazıları yayınlandı. Bugün muhtemelen yine birçok yerde bir çok yazarın, Fuat Sezgin hocanın farklı anekdotlarını, hayatından kesitleri aktardığı yazılar okuyacaksınızdır. Tekrara düşmek istemiyorum.
Fuat hocanın burada vurgulamak istediğim, önemli bir özelliği tam da kendi alemini, dünyanın içinden geçmekte olduğu, bizzat kendisinin de yaşamak durumunda kaldığı olaylardan koruyarak örme konusunda ortaya koyduğu inanılmaz iradedir.