Bir Ramazan ayını daha geride bıraktık. Geldi, kendine özgü konuşma tarzıyla, diliyle, atmosferiyle bütün insanlığa varlığının bütün sırlarına açılacak anahtarları verdi. Bir rahmet yağmuru gibi dünyamızın kirini attı, karanlığımızı aydınlattı, bize unuttuklarımızı hatırlattı, uyandırdı ve geriye kalan tüm zamanlar için takip edeceğimiz pusulayı tekrar kurup gitti. Hayrettin Karaman hocamız ne kadar güzel bir yerden yaklaşmış. Onun gidişi bir terk ediş değil, ne onun bizi terk edişi, dolayısıyla ne de bizim onu terk edişimiz.
Her yıl kendine ait zamanda, bizim müsait olup olmadığımızı sormadan, ona bakmadan, biz ne durumda olursak olalım, gelip hayatımıza kurulup, varlığımızı kuşatır. O zaman içinde varlığımıza en çok yakışan kulluk ve takva elbisesini giydirip öyle gider. Onu üstümüzde tutmak elbette bizim elimizde, ama o bize en çok yakışanı gösterir, teklif eder, bir aylığına da yaşatır. Giderken de bize Kur’an’ı emanet bırakır. Ramazan’da inmiş veya inmeye başlamış olan Kur’an’ı. Ama her yıl kendine ait zamanda tekrar gelip o emaneti kalbimize tekrar yükler, hayatımıza tekrar teklif eder. Rabbimiz bizi Ramazan’ın o mübarek teklifini...