Türkiye 2016 yılında bir çok terör saldırısına maruz kaldı. Bu
saldırıların büyük kısmı PKK tarafından, bir kısmı DEAŞ, bir kısmı
da FETÖ tarafından gerçekleştirildi. Aslında hangi saldırının kimin
tarafından gerçekleştirilmiş olduğunun, olayın tarzı, türü ve
neticesi açısından çok fazla bir öneminin olmadığı bir düzeye
gelmiş bulunuyoruz.
Saldırıların hepsi neticede aynı amaca hizmet etmiş olduğuna göre
bütün terör örgütlerinin birleştiği noktalar, ayrıştığı noktalardan
çok daha önem kazanmış oluyor. O yüzden terör örgütünün kimliğini
ayırt etmeden hepsini birden “terör” kimliği altında
birleştirebiliyoruz.
Terör, ortaya çıkan bütün bu eylem biçimlerinin ardındaki bütüncül
bir özne, fail halini almış bulunuyor. Terör bir şahsa, bütün bu
olup bitenlerin ardındaki “malum fail”e dönüşmüştür.
Türkiye açısından işin neticesi hiç değişmiyor çünkü, eylemi kim
üstlenmiş olursa olsun, eylemin arkasında görünürde kim belirmiş
olursa olsun, Türkiye açısından neticesi aynı oluyor. Hedeflenen,
Türkiye'nin istikrarsızlığa sürüklenmesi, dünyadaki algısının
bozulması, insanların birbirine ve ortama güvenlerinin yitmesi,
ortama korkunun hakim kılınması vs. Çok şükür, şu ana kadar bu
konuda hedefledikleri şey ne ise tam tersi vaki oldu. Çünkü işi
planlayan akıl, Türkiye halkının kimyasını yeterince iyi
hesaplayamıyor ve her eylemiyle kendi etrafındaki çemberi daha
fazla daraltmaktan başka bir iş yapmamış oluyor.
Bu eylemlerin, görünen faillerinin (örgütlerin) ne ideolojik
söylemleriyle, ne davalarıyla, ne de sosyolojileriyle hiçbir
bağının kalmamış olması en dikkat çekici konulardan biri. Bugün
PKK'nın büyük şehirlerde veya doğu şehirlerinde son zamanlarda
yüklendiği eylemlerin hiç birinin davasını güttüğü Kürt sorunuyla
hiçbir bağı kalmamıştır. Yaptığı hiçbir eylem, örneğin PKK için
ilan edilmiş amacına daha fazla yaklaştıracak türden değil. Hatta
her eylem, örgütü dayandığı sosyolojiden çok daha fazla koparıyor.
O sosyolojiyi tahrip ediyor.