Hiçbir şey söylemeden, susarak meramımı anlatmış olmayı çok istediğim hallerden birindeyim. Ne var ki, sayfalar dolusu yazarak veya saatlerce konuşarak meramını anlatamadığın, anlattığın meramın hoyratça tahrif edilebildiği bir yerde susarak bir şeyler anlatmış olmayı ummak biraz fazla iyimser bir beklenti. Bunu her geçen an daha fazla hissediyorum.
İstanbul’da vahşice katledilen değerli dostum Cemal Kaşıkçı’nın davası benim için ülkeler arasındaki bir konudan önce bir dostluk ve emanet meselesiydi. Olayın geldiği hal üzere şimdiye kadar yaptıklarım ve söylediklerim dolayısıyla bu emanetin artık kamuya mal olmuş muhasebesini kendimce yapmam kaçınılamayan bir sorumluluk.
Öncelikle onun davasını üstlenirken siyasi konumum veya kariyerimle alakası olmayan bir rolün emanet hissiyle hareket ettim hep. Bu emaneti kendisi bizzat vermişti ve bu rolü üstlenirken hiçbir...