Millet olarak veya toplum olarak içinden geçmekte olduğumuz şu sürecin her aşamasında sınanıyoruz. Yangınlar, seller, depremler, ama daha önemlisi ve bunlardan daha da tehlikeli hale gelen, bunlarla birlikte veya bunların ardından gelen sosyal afetlerimiz. Birbirimize olan bakışımız, tavrımız, davranışımız, yaklaşımımız veya uzaklaşmalarımız.
Doğal afetlerin yol açtığı fiziksel yaralar sarılır, ölenler geri getirilmez elbet, ama dünyamız ölümlü zaten. Ama bu afetlerin ardından gelen güven yitimi, toplumun harcı, çözüldüğünde, yaşadığımız şey bir toplumsal korozyonun bütün işaretlerini verir.
Korozyona uğramış binaları yıkıp yeniden inşa etmek külfetli de olsa girişilebilen bir şey. Ama ya korozyona uğramış toplumsal yapıyı ne yapmak lazım?
Bu korozyonun en önemli sebebi insanların birbirine güvenlerinin yitmesi. Giderilmesi de tekrar güveni tesis edecek kaynakları tesis etmektir.
Güvenmek, samimiyet gibi, her türlü dostluk tanımının en vazgeçilmez içeriklerinden birisidir. Bir dost her şeyden önce tamamen güvendiğiniz, zor zamanda yanınızda bulunacağına inandığınız, her türlü sırrınızı pazara çıkarmayacağına güvenerek...