Tam bir yıl önce bugün yaşanan cinayet, aslında, dünyada her gün yaşanmakta olan yüzlerce, binlerce cinayetten sadece biriydi. Bir insanın haksız yere, gaddarca, vahşice öldürülmesi dersek. Her cinayet kendi içinde gaddarca, zalimce, vahşice değil midir?Bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmek gibi değil midir?
Her cinayet aslında bütün insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur ve kendi kötülüğünü kendi içinde yeterince taşır.
Çok cinayet işlenmesi, işlenen cinayetleri çok duymamız, çok şahit olmamız bizde cinayetlere karşı bir kayıtsızlık oluşturuyor, onları adeta normalleştirmemize yol açıyor. Merhamet de böyle böyle köreliyor.
Kim demiş günümüzün medya düzeninin daha fazla duyarlılık oluşturduğunu? Oluşan duyarlılıklar kısa süre içinde etkisini gösterse de bir saman alevi gibi sönüp gidiyor, geriye unutmak kalıyor. Hele bu olaylar artarda yaşandığı ölçüde oluşturduğu tehlikeli alışkanlık, kötülüğün normalleşmesini, cinayetin bile sıradanlaşmasını sağlıyor.
Doğrudur, Kaşıkçı cinayeti, insanoğlunun, belli bir alçalma seviyesinde işleme istidadına sahip olabildiği cinayetlerden bir cinayet. Ancak bütün cinayetler arasında bir Kabil’in Habil’i öldürmesini ayırt ediyoruz, bütün insanlığın ölümü gibi bir cinayet olarak.
Bir Yezid’in Hz. Hüseyin’i katledişini ayırt ediyoruz, bir trajedi olarak, bir büyük acı olarak, ondan sonraki bütün İslam nesillerinin zihnine kazınmış bir Kerbela olarak... Ondan sonra işlenen bütün cinayetlerin cürmünde payı olan bir cinayet olarak, bütün İslam milletinin tarihine ekilmiş bir büyük fitne olarak…