bölümü Fas'ta gerçekleşen 5. Arap-Türk Sosyal
Bilimler Kongresi'nin 2. kısmı
Ankara'da Stratejik Düşünce Enstitüsü'nde,
Arap ülkelerinden de katılımla gerçekleşiyor. Arap dünyasındaki
kitlesel mobilizasyonlar başlamadan önce hayata geçirilen bu
girişim Türk akademisyenler ve araştırmacılar ile Arap dünyasının
entelektüel birikiminin buluşturulmasını, etkin bir
entelektüel-sosyal ağ oluşturulmasını amaçlıyordu. Aradan geçen
süre içerisinde bu amaca önemli ölçüde ulaşıldığı söylenebilir.
2010 yılında ilki gerçekleşen bu Kongreden bu yana Arap ve Türk
akademisyenler arasında çok daha yoğun bir trafik ve tanışıklık
olduğunu, birbirlerinin çalışmalarına daha bir aşinalık oluşmuş
olduğunu söyleyebiliyoruz.
Her yıl farklı bir tema ile toplanan kongrenin bu yılki konu
başlığı “Güvenlik ve Jeopolitik”ti. Arap
Devrimleri'nin bir karşı devrim dalgasıyla kaotik bir ortama
sürüklendiği bölgede bu iki kavramın, özellikle de jeopolitik
kavramının üzerinde daha dikkatli ve daha kapsayıcı biçimde durmak
gerekiyor galiba.
Jeopolitik kavramı içeriğini nasıl belirlediğinize göre biçimlenen
bir kavram. Kavrama en çok vurgu yapan düşünürlerin
başındaImmanuel Wallerstein geliyor.
Kapitalist dünya sistemini basitçe ifade edersek uzun meta
zincirleri biçiminde devlet yapılarının birbirine eklemlenmesi
şeklinde değerlendiren Wallerstein bu
yapıyıjeopolitik ve jeokültür kavramlarıyla
da besleyerek bir dünya sistemi biçiminde takdim eder. Diğer bir
deyişle Wallerstein'in analizinin bir dünya sistemi biçimini
almasında temel üç vurgudan ikisi jeopolitik ve jeokültürdür.
Wallerstein bu kavramları hem ABD
hegemonyasının kültürel ve ekonomik hegemonyasını hem de azgelişmiş
ülkelerin bu hegemonyaya direncini ifade edecek biçimde ikili bir
anlamda kullanmaktadır. Bu çerçevede
aslında Wallerstein'in küreselleşmeye
yaklaşımı da anlam kazanmaktadır. Düşünüre göre küreselleşme adı
verilen kavram ABD'nin ekonomik ve kültürel yayılmasından başka bir
şey değildir.