https://w.soundcloud.com/player/?url=https%3A//api.soundcloud.com/trac
Alman İmparatoru I. Otto’nun 953’ün sonbaharında Kurtuba’ya elçi olarak gönderdiği Gorzeli rahip ve diplomat John, Endülüs Emevî Hilâfeti’nin bu görkemli başkentine ayak bastığında acaba neler hissetmişti? O dönemde nüfusu 250 bine ulaşan Kurtuba, Avrupa’nın en büyük şehri; Konstantinopolis ve Bağdat’la birlikte dünyanın en kalabalık üç metropolünden biriydi. Camilerinin, hamamlarının, saraylarının ve kütüphanelerinin şöhreti her yere yayılmıştı. Muntazam caddeleri pırıl pırıl, sokakları da geceleri bile aydınlıktı. Avrupa’nın dört bir yanından Hristiyan gençler, İslâm kültürüne karşı derin bir hayranlık içinde, başlarına sarıklar sararak Kurtuba’ya akın ediyor, şiir meclislerine katılarak Arapçalarını ilerletiyordu.
Kurtuba’nın o dönemki yöneticisi, bütün Endülüs tarihinin en parlak hükümdarlarından III. Abdurrahman’dı. 912’de henüz 20 yaşındayken tahta oturan Abdurrahman, hem Hristiyanlara karşı seferleri hiç duraksamadan devam ettirmiş hem de Kurtuba ve ona bağlı bölgelerde güçlü bir kalkınma hamlesi başlatmıştı. Kuzey Afrika’da Fâtımî tehlikesinin belirmesi üzerine 929’da “halife” sıfatını benimseyerek
Kurtuba’yı hilafet merkezine dönüştürmüş, kara ticaretini deniz ticaret rotalarıyla birleştirerek Batı Akdeniz’in bütün zenginliğinin Kurtuba’ya ve Endülüs’e akmasını sağlamıştı.
Alman İmparatoru’nun Gorzeli John’la gönderdiği mektup, İslâm’a ve Müslümanlara yönelik kaba ifadeler içeriyordu. Diplomatik bir skandal yaşanabileceğini hızla fark eden III. Abdurrahman’ın Yahudi başdanışmanı Hasday bin Şabrût, elçiyi Kurtuba’da bir konağa yerleştirdikten sonra, Frankfurt’taki imparatorluk sarayından yeni bir mektubun gönderilmesini sağladı. Tüm bu hazırlıkların ardından, III. Abdurrahman, Alman elçiyi Kurtuba yakınlarındaki saray-şehir Medînetu’z-Zehrâ’da kabul etti. Sarayın sadece ihtişamı ve bahçelerinin olağanüstü güzelliği değil, kabul merasimindeki karmaşık protokol de Gorzeli John’un gözlerini kamaştırmış olmalı.
III. Abdurrahman, tam 49 yıllık debdebeli ve uzun bir saltanatın ardından, 15 Ekim 961 günü vefat etti. Kurtuba tahtında sonraki 15 yıl boyunca III. Abdurrahman’ın en gözde oğlu ve veliahdı II. Hakem oturdu. Kurtuba’daki şahsî kütüphanesinin zenginliğiyle de anılan Hakem’in saltanatını takip eden dönem bir kaos ve karmaşa devri… Nihayet 1010 yılına geldiğimizde, Kurtuba’da Araplarla Berberîler arasında yaşanan bir iç savaşın neticesinde, Medînetu’z-Zehrâ’da taş üstünde taş kalmamıştır. İnşa edilirken Mağrib’den Tunus’a ve hatta Konstantinopolis’e kadar, Akdeniz havzasının farklı noktalarından mermer parça ve sütunların taşındığı muhteşem şehrin yapı malzemeleri, başka binalarda kullanılmak üzere çalınıp yağmalanmıştır.