Yıllar önceydi, doksanların ortaları. Evde otururken, aldığım bir telefon, önce benim birkaç gün önce katılmış olduğum Fazlurrahman Sempozyumunda yapmış olduğum konuşmadan ve sunduğum tebliğden dolayı tebrik ediyor ve arkasından da Fazlurrahman “muhiblerinden” ne kadar mustarip olduğunu anlatarak, Cemalettin Efgani ile ilgili bir sempozyum düzenlemek istediklerini ve bu tebliğde aslında onun gerçek yüzünü ortaya koyarak nasıl bir “gizli İslam düşmanı” olduğunu göstermek istediklerini soğukkanlılıkla anlatıyor ve beni de bu sempozyuma davet ediyordu.
Bu dili çok iyi tanıyordum aslında, yıllarca İslam’a kanıyla, canıyla, hayatıyla hizmet etmiş birçok İslam âlimini başı-sonu belli olmayan, aslıyla hiçbir alakası olmayan bir Ehl-i Sünnetçilik adına “sapık”, “mezhepsiz”, “doğru yolun sapık kolu”, “Ehl-i Sünnet-dışı” diye mahkûm eden, garip bir tekfirci dil.
Belki son zamanlarda aşina olduğumuz tekfirci jargonu kullanmıyor ama tekfircilerden daha da dışlayıcı, daha yargılayıcı ve mahkûm edici bir dildi bu. Ehl-i Sünnet’ten anladıkları...