Fransa’yı geçtiğimiz hafta boyunca yangın yerine çeviren protestolar ister istemez göçmen sorununu her yerde ve her zeminde başka bağlamlarla ve başka dertlerle de olsa gündeme getirdi. Türkiye de bu gündemden nasibini aldı.
Bu çapta bir olay herkesin ibret almasını gerektiren boyutlar içerir. Aslında bu tür olaylar insanların kendi hatalarını görüp düzeltebilmeleri, kendilerine de çeki düzen vermeleri için bir fırsat da sağlıyor. Ancak çoğu kez bu fırsatlar insanların kendilerine toz dokundurmadıkları, burunlarından kıl aldırmadıkları bir zeminde tepilir.
Yapılan bazı acele değerlendirmeler, hafızadan indirilip tekrarlanan ezberlerde kalmak, bazı fırsatların heba olmasına yol açabiliyor. Mesela bu protestoların Fransız ırkçılığına karşı bir tepki olarak ortaya konduğunu söylüyoruz, ama Fransa’da nasıl bir ırk adına bir ırkçılık yapıldığı çoğu kez gözden kaçar.
İşin aslı, Fransız ulusu asırlar boyu zaten Afrika ve Ortadoğu’dan ve Avrupa yoluyla Orta Asya ve Kuzey topraklarından gelen farklı göçmen insanlardan mütemadiyen akarı olan, kökeninde münhasıran değil ama büyük ölçüde Germen nüfus akımıyla da harmanlanan...