Gazze’de en yakınlarından 20 kişiyi kaybetmiş bir genç feryat ediyor, ağlıyor, nerde Müslümanlar diye bağırıyor? Kulak kesiliyorsunuz, ilk anda bu enkaz üzerinde per perişan sağ kalanlar için yardım istiyor sanıyorsunuz. Doğrusu bu ya bu manzaradan feryat eden insana dair ilk anda insanın aklına gelen bu oluyor. Ama iki cümle sonra bu feryat edenin kendisi için değil, kendisine yardıma gelemeyen, gelmeyi aklından bile geçirmeyen ümmete ağladığını, onun için feryat ettiğini anlıyorsunuz. “Ben kendime, kendimize ağlamıyorum, burada onuru çiğnenerek öldürülen ümmetin sessizliğine, acizliğine ağlıyorum. Yoksa ölüm hak, ha öyle ölürsünüz ha böyle, eninde sonunda ölüm gelir bulur.”
“Onlar bizi dinleselerdi de ucunda ölüm olan bu savaşa çıkmasalardı şimdi yaşıyor olacaklardı” diyorlar ya Resulullah zamanında çok bilmiş stratejik akılcılar. Kur’an da “yataklarınızda olsanız da ölüm gelip sizi bulmaz mıydı sanırsınız?” diye o en gerçek hakikati yüzlerine vuruyor ya. Özgürlük, onur, haysiyet mücadelesi ucunda ölüm de olabilen bir mücadeledir. Bu yolda ölmeye ölüm demiyor yolcuları. Bilakis o yoldan geri durmayı tam da tehlikeye...