Aşırı sağın, milliyetçi söylemin yükselişiyle ilgili bir sorun, sadece kendini temsil etmesiyle sınırlı kalmamasıdır. Özü itibariyle zaten saldırgan, dışlayıcı, ayırımcı ve şiddet yönelimli bir siyasettir aşırı sağ milliyetçilik. Ancak demokratik siyasetteki etkisi ona karşı olanları bile etkisi altına almasından, demokratik, sol, hatta liberal siyasetleri bile baskı altına alması, onları adeta siyaseten rehin almasıdır.
Avrupa’da aşırı sağ ırkçı partilerin bir süre sonra ılımlı görünen partilerin söylem ve siyasetlerine de sirayet ettiklerini sıkça görüyoruz. Burada yükselen şey milliyetçilik değil, bir siyasal kâr ihtimalini kaptırmama ve bu uğurda gerekirse kendi siyasal söylemini yanlış bir kurban ile kurtarma yanılgısıdır. Oysa ırkçılığa verilen bir kerelik taviz hiçbir zaman bir kereyle sınırlı kalmaz. Bugün İsveç’te veya birçok demokratik devlette İslamofobik nefret söylemlerine karşı bir tedbir almaktan çekinen siyasetin kendini kaptırdığı böylesi bir borç ilişkisidir sözkonusu olan.
Bu olayla ilgili düşünürken gündemimize bir de Hindistan’da yaşananlar, tam da bu aşırı sağı faşizmin yükseliş tarzının benzer bir...