Türk Solunun kendi Mesihini beklerken veya Gramsci'den sonra sol literatüre giren tipolojiyle ifade edecek olursak, “çağımızın prensi” olma tutkusuyla hareket ederken tutunduğu bir başka enstrüman Kürtler. Bir ara İslamcılığa da kendini aynı prenslik konumuna taşıyacak bir enstrüman olarak baktı sol. İslamcılığın kendi adına hareket eden ve bu haliyle kendini gerçekleştirmesi karşısında yaşamış olduğu atalet duygusu ve travmanın telafi duygusu solun Kürtlerle ilişkisine eklenmiş başka bir etkendir. Burada Baudrillard'ın seksenli yıllarda İlahi Sol kitabında sol için söylediği bütün sözler Türk solu için fazlasıyla geçerli. Sol aslında Türkiye'de kaybetmiş bir hareket. Türkiye'nin tarihinde ve sosyolojisinde karşılık geldiği uygun bir gerçeklik yok. Fildişi kulesindeki kibirli tavrıyla halka sadece kendi ulvi amaçlarına ulaşabilmek için bir araç olarak bakabiliyor ve bunun da toplumsal bir harekete öncülük edebilecek ne dili ne aklı ne heyecanı üretemediğini görmüyor bile.