Önce Lübnan, sonra Irak’ta başlayan gösteriler Ortadoğu’da halk hareketleri üzerinden yeni bir değişim dalgasının geldiğini gösteriyor. Hem Beyrut hem de Bağdat’ın İran’ın kontrol etmekte olduğu dört Sünni başkentten ikisi olması halk hareketlerinin bir hedefinin de İran olmasını kaçınılmaz kılıyor. Çünkü her iki şehirde son yıllardır devam eden kurulu düzen büyük ölçüde İran’ın kontrol ve himayesinde yürüyen katı bir statüko oluşturuyor. O kadar ki, Irak’taki hareketlerin bir amacının İran’ın içini etkilemek olduğu da açıkça telaffuz edilmişti.
Gerçekten de göstericilerin söylemlerinde İran ve ülkedeki İran yanlısı aktörler birincil hedefler arasında. Bu durum İran karşısında yer alan blokun da bu gösterileri desteklemesini sağlıyor. Hiçbir zaman sokak gösterileriyle, demokratik hareketlerle arası hoş olmayan Körfez ülkelerinin açıktan bu hareketleri destekliyor olması, doğrusu gösterilerin üzerine bir entrika gölgesi düşürüyorsa da, neticede ülkelerin kedi iç dinamikleri var ve bu yıllardır devam eden düzenden fena halde mustarip halk kitleleri de var.
Lübnan’da etnik, dinsel ve mezhebi kotalara göre belirlenmiş yönetim kadrolarının ülkenin iki yakasını hiçbir şekilde bir araya getirememesi gibi bir durum sözkonusu. Halk bu yönetim dağılımının savaştan beri yaşanmakta olan bütün ekonomik sorunların, yolsuzluğun başlıca sebebi olduğunu düşünüyor ve bu tür kotalardan bağımsız bireyi temel alan, eşit vatandaşlık temelinde yeni bir düzenin tek çözüm olduğunu düşünüyor.
Bu demokrasi talebinin aslında İran’a karşı olduğu için hareketi destekleyen Körfez ülkelerinin de ABD’nin de ideali ve talebi olmadığını görmek gerekiyor. ABD’nin herhangi bir Arap ülkesinde demokrasi istemek gibi bir istidadı olmadı hiçbir zaman.O yüzden Lübnan halkının bugünkü talepleri herhangi bir ülkenin entrikasının çok ötesinde dinamiklere sahip.
Aynı şey Irak için de geçerli. Bugün Irak’ta işgal sonrası kurulan rejim mezhep ve etnik kotalara dayalı modeliyle Lübnan’ı taklit etti. Sanki Lübnan’da başarılı olmuş gibi. ABD’nin himayesinde ve gözetiminde kurulan bu rejim aslında Irak’ı olduğu gibi altın tepsiyle İran’a hediye etmiş oluyordu.
İran’ın nüfuzu Irak’ın yararına olacak ve Irak’ta bütün halkı mutlu edecek bir model oluşturmaktan ziyade sadece kendi çıkarlarını gözetecek şekilde işledi. Bu aleni İran nüfuzunun işlediği düzende çıkan bütün yolsuzluklar, yetersizliklerden de İran sorumlu tutulmaya başlandı. Başta sadece Sünnileri rahatsız eden bu durum zamanla, Şiiler de dahil, bütün Iraklıları rahatsız etmeye başladı ki doğrudan İran’ı hedef alan söylem ve eleştirileriyle son protestolarda başı yine Iraklı Şiiler çekti.