İstanbul’da gerçekleşen ve hepsine de ya konuşmacı veya tartışmacı olarak davetli olduğum akademik-entelektüel ve sosyal etkinliklere yetişme telaşı içinde Cuma gününden başlayan baş döndürücü bir hafta sonu geçirdim.
Hepsi de ayrı ayrı ele alınmayı, anlam ve önemi bakımından ayrı ayrı tartışılmayı-değerlendirilmeyi hak eden ve eş zamanlı olarak İstanbul’da gerçekleşen bu toplantıların toplamda ortaya koyduğu en çarpıcı ve anlamlı görüntü, Türkiye’nin nasıl bir küresel entelektüel, akademik üretimin ve etkinliğin merkezi haline gelmiş olduğudur.
Aslında daha önce de bir vesileyle benzer bir tecrübeye davet edilmiş olduğumu hatırlıyorum. Bugün İstanbul’da birçok üniversite veya otel konferans salonlarında sürekli olarak ve aynı anda bu türden onlarca toplantı, seminer, buluşma, konferans icra edilmektedir. Bu toplantılardan rastgele anlamlı sayıda bir kesit alıp üzerinde yapılabilecek bir inceleme, İstanbul’un tarihe ve coğrafyaya uzanan etkilerini ve bağlantılarını çok güzel yansıtacaktır.
Benim bu hafta sonu yaşadığım da aslında sadece küçük bir kesit sayılabilir. Toplantı ve tartışma mekanı, düşüncelerin seyrine de, mahiyetine de hiç kuşkusuz önemli bir etkide bulunuyordur. O yüzden toplantıların önemli bir kısmının konusu da Türkiye ve İstanbul oluyor. Türkiye ve İstanbul üzerine özellikle son 25 yıl içinde yaşanmış olan değişime dair dışarıdan katılanların izlenim ve tecrübe paylaşımları başlıbaşına ilginç oluyor.
24-26 Nisan’da Asya-Afrika İşbirliği Merkezi ile İslam dünyası STK’lar Birliğinin birlikte düzenlediği Asya-Afrika İşbirliği Forumu çok farklı ve özgün bir program düzenlemiş. Asya ve Afrika’da çok ciddi sosyolojik, dinsel ve kültürel derinliği olan Sufi cemaatleri ve onlara bağlı olarak çalışmakta olan STK’ları Türkiye’deki mukabil cemaat ve STK’larla bir araya getirerek tanışmalarını, tecrübe paylaşımlarını sağlamak ve muhtemel işbirliği imkanlarını ele almak, daha önce bu ölçüde denenmiş bir şey değildi. Oysa özellikle Afrika’da bu sivil oluşumların hem ülkelerinin bağımsızlıklarını kazanmasında hem de sömürge sonrası kurulan siyasi yapıların üzerinde çok önemli etkileri olmuştur.
Çok ciddi toplumsal derinlikleri olan bu toplulukların kendi aralarındaki diyaloğu ise çok zayıf. Buna mukabil böyle bir buluşmaya hepsinin de ne kadar istekli oldukları, bir arayış içinde oldukları kendilerine yöneltilen davete coşkuyla icabet etmiş olmalarından anlaşılıyor.