Yalanın bütün müntesipleri arasında ortak bir davranış koduna dönüşmüş olduğu bir yapının bugün mahkemelerde doğru söylemesini beklemek elbette saflık olur. Allah’tan hakimler, savcılar çapraz sorgulamalarıyla hemen yakaladıkları çelişkileri ortaya koyup yüzlerine vuruyor da en azından yalancılıkları iyice menşur hale geliyor.
Bu yapı şimdiye kadar gerek kendileriyle ilgili, gerek dünya ile ilgili bütün gerçekleri istediği gibi yansıtmakta büyük maharet göstermiş bir yapı. Yalanı kendilerine etik bir davranış kodu olarak meşrulaştıran, hatta belki de sevap hanesine yazdıran bir dini anlayışları var. Ancak aslında bu yalanı bu kadar meşrulaştırabilmek için kendilerine yalan söylenenlerle de kendileri arasında bir din farkı da görüyor olmaları gerekiyor.
İşin ilginci şimdiye kadar bu örgütün mensupları kendi kendilerinden, yani dinlerinden görmedikleri insanların himmetlerini, yardımlarını toplayarak onları defalarca aldatmış oldular. Kendilerinden görmedikleri insanlardan topladıkları himmet paralarıyla bütün faaliyetlerini finanse ettiler. Niyetlerini açıkça söyledikleri taktirde insanların kendilerine asla yardım etmeyeceklerini, faaliyetlerine asla destek vermeyeceklerini, hatta muhtemelen yanlarından kovacaklarını bildikleri için niyetlerini, amaç ve hedeflerini her zaman gizlediler.
Bu kadar derin bir gizlilik davranışı ister istemez sen derece farklı bir kişiliğin ortaya çıkmasına yol açıyor. Bugün o kişiliklerin mahkeme önlerindeki davranışlarını, tiyatrolarını, şovlarını izliyoruz ve şaşırıyoruz. Oysa şaşılacak bir şey yok. Grubun bütün yalanlarının ortaya çıkmış olması, bütün niyetlerinin ortaya çıkmış olması karşısında dağılmış olması gerektiğini, artık örgüt liderine ve amaçlarına kimsenin inanmaması gerektiğini bekliyoruz. Ancak bu örgütün kendi psikolojisini hesaba katmıyoruz. Katmadığımız için bu kadar çok sayıda insanın aynı davranışları bir merkezden almış oldukları emre itaat harmonisinde sergiliyor olmalarına şaşırıyoruz.
Grubun hala ortak bir değerden besleniyor olma ihtimali de çok yüksek. Tutukluların inanılmaz bir ortak ve benzer davranış tarzı sergiliyor olmaları, hapishane şartlarında birbirleriyle iletişimlerinin çok kolay ve mümkün olmalarından ileri geliyordur. Bir arada oluşları dayandıkları ortak hikayenin çökmüş olması karşısında hemen bir onarım terapisini devreye sokmalarını mümkün kılıyor. Çöken hikayenin bütün eksiği giderilip belki daha güçlü bir biçimde tekrar devreye sokuluyor. Gerçi her kavşakta bir miktar fire ve vermiyor değiller.
Bir çokları için de çöken “hizmet” hikayesinin bir daha toparlanması mümkün olmayabiliyor. 17-25 Aralık’tan hemen sonra önemli bir kitle bu yıkımı bir aydınlanmaya dönüştürebildi ve örgütle yollarını ayırmayı başarabildi. Geçtiğimiz günlerde Ahmet Taşgetiren’in Gülen’e hitaben mektubunu yayınladığı bir grup eski Fethullahçının söyledikleri bu açıdan FETÖ’cülükte bile geri dönüş kapısının tamamen kapalı olmadığını gösterdi.