Cumhurbaşkanlığı sistemine karşı HDP'nin CHP'yle aynı çizgide
olduğu malum. Değişikliğe baştan beri karşı çıkıyor. TBMM'de CHP'ye
“zarar vermemek” adına bu değişikliklere “hayır” diyemediyse de
referandumda hayır kampanyasını en sert şekilde yürütmeye
hazırlanıyor.
Terörle arasına bir türlü mesafe koyamadığı, hatta eylemleri ve
söylemleriyle terör örgütüne alenen destek olduğu gerekçesiyle
açılan davalardan dolayı tutuklu bulunan Eş Genel Başkan Selahattin
Demirtaş 7 Haziran seçimlerine doğru giderken, üstelik çözüm
sürecinin tam orta yerinde grup toplantısına çıkıp şişirilmiş
egosunun verdiği tuhaf özgüvenle “Ey Recep Tayyip Erdoğan, HDP var
oldukça sen başkan olamayacaksın, seni başkan yaptırmayacağız”
demişti. Bütün konuşmasını da sadece bu cümleden ibaret tutmak
suretiyle bu mesajını önüne arkasına başka herhangi bir mesajın
karışmamasını önemsediğini göstermişti.
Mevzu elbette o zaman da Erdoğan'ın başkan olması veya olmaması
meselesi değildi. Cumhurbaşkanlığı meselesi basitçe Türkiye'nin
ağırlığını, büyüklüğünü taşıyacak bir yönetim sistemi meselesidir.
Ama getirip meseleyi sadece Erdoğan'ın başkanlığına indirgemek
başlı başına bir provokasyondan başka bir şey değildi. Doğrusu
böyle bile olsa bütün bir Kürt siyasetini getirip Erdoğan
karşıtlığına bağlamanın hiçbir münasebeti yoktu. Türkiye'de Kürtler
için gelmiş geçmiş yöneticiler arasında en büyük iyileştirmeleri
yapmış olan, faili meçhulleri bitirmiş, iktidara geldiği gün
olağanüstü hale son vermiş, Kürt sorununun devletten yana bütün
gerekçelerini ortadan kaldırmış olan Erdoğan'a Kürtler adına
konuştuğunu iddia eden birinin söyleyeceği şey bu olmamalıydı.