Karizmatik liderlik sosyologların kafasını her zaman karıştırmış olgulardan bir tanesi olmuştur. Modern toplumların ve kurumların yönetiminde liderliğin önemini neredeyse yoksaymaya doğru giden Weber'in karizma sosyolojisi, modernleşmiş toplumlarda karizmatik liderliği geçmişte kalmış bir olgu olarak tarihe gömmüştü. Oysa 20. yüzyılda bütün büyük ülkelerin tarih sahnesinde ancak karizmatik liderleriyle ve hatta o liderler sayesinde parlamış olduklarını gösterdi. Gandhi'den, Cinnah'a, Chirchill'den Lenin ve Stalin'e, Atatürk'ten Abdunnasır'a kadar geçmiş yüzyılın tarihinde olumlu veya olumsuz etkili roller almış bütün liderler karizmatik özellikleriyle öne çıkmıştır. Bununla birlikte bütün bu toplumlarda karizmatik liderlik kurucu, yükseltici bir rol oynamışsa da devredilebilmiş değildir. Bazen arka arkaya iki karizmatik şahsiyetin geldiği de görülmüştür ama her biri nevi şahsına münhasır olmuştur. Bir toplumun tarihinde karizmatik liderlik istisnai bir hadisedir ve onun varlığında siyasetin dinamikleri bundan büyük ölçüde etkilenir. Normal zamanlardaki gibi yürümez siyaset veya toplumsal süreçler. Zaten karizmatik liderliğin toplumsal rutini bozan, onu yeniden kuran ve işleten bir boyutu vardır. Rutinlerin yeniden kurulması, zaten eski rutinlerin ya işlemez hale gelmiş olmasından veya toplumu belli bir kriz ortamına sürüklemiş olmasından dolayı kendi ortamını yeterince bulmuş oluyor zaten.