Kaşıkçı cinayetiyle ilgili detaylar ortaya çıktıkça olayın tek hedefinin Kaşıkçı olmadığı da daha iyi anlaşılıyor. Kaşıkçı’nın, katillerini kızdıran, öfkelendiren fikirleri ve yaklaşımları vardı elbet. Muhalefete akıl verebilecek, onların muhtemel örgütlenmelerinde anahtar rol oynayacak bir etkinliği ve yeteneği de vardı.
Bunların onun öldürülmesi için yeterli bir sebep olduğu düşünülebilir. Ama öldürülürken yapılan ve kısmen uygulanan bir detay, planın aynı zamanda Türkiye’yi de hedef aldığı, hatta Türkiye’nin vurulmasının Kaşıkçı’nın yok edilmesinden daha öncelikli bir hedef olabileceğini akla getiriyor.
Detay, Kaşıkçı’nın yerine geçmek üzere hazırlanan dublör. Kaşıkçı’yı öldürmek için taa Riyad’dan özel olarak seçilen, boyu Kaşıkçı’nın boyuna uyan dublör Mustafa Muhammed el Medeni, sabaha doğru havaalanına inen özel uçakla getirilmiş.
Dublör Medeni’nin 15 kişilik infaz ekibindeki tek rolü kılık değiştirerek belli bir vakitte kameralara göstere göstere dışarı çıkıp Sultanahmet’e gitmek ve orada girdiği bir tuvalette kaybolmak. Girdiği tuvalette yanında taşıdığı kendi kıyafetlerini girerek çıktığında hiç dikkat çekmeyeceği hesaplanmış.
Bu plan uygulanmış da. Olaylar başka türlü gelişmiş olsaydı, yani bu büyük foya ortaya çıkmamış olsa, bugün bütün dünyanın izini arayacağı Kaşıkçı’nın en son Sultanahmet’teki bir tuvalette görüldüğüne ve oradan kaçırılmış olduğuna dair bir senaryonun yansımalarını izliyor olacaktık.
Hiç kuşkunuz olmasın, böyle bir senaryoda Suudi Arabistan tarafına düşecek olan rol dünyaca tanınan saygın, güçlü entelektüel vatandaşlarına ne olduğunun peşine düşmek ve bunun hesabını Türkiye’den sormak olacaktı. Ortada bir ceset olmayacaktı ama Türkiye topraklarında kaçırılmış, akıbeti meçhul olmuş bir Kaşıkçı profilindeki bir Suudi Arabistan vatandaşının başta Türkiye’den umut besleyen İslam dünyasının entelektüellerine, yatırımcılarına, sıradan vatandaşlarına ne mesaj vermiş olacağını tahmin edebilirsiniz.