Hayat özünde zordur. Her an karşımıza binbir türlü düğüm çıkarıyor. Bu düğümleri kim okuyacak, kim yazacak ve kim çözecek? Hangi zamanda yaşıyor olduğumuzu kim değerlendiriyor, bu zamana uygun ahkamın ne olduğuna kim karar veriyor, bunun ortaya çıkardığı sorunları kim sorun ediniyor? Asıl soru budur.
Hayatı ilkelerimizle bağdaştırmak, karşılaştığımız olaylarda ilkelerimizle uyumlu bir tavır belirlemek zannedildiği kadar kolay bir iş değildir. Zeka, basiret, feraset ve daha önemlisi yüksek bir samimiyet gerektiriyor.
Samimiyet: Allah’a, Resulüne, Kitaba ve müminlere.
Aslında bir olay için belirlenmiş bir kuralın başka bir olay için uygulanabilirliğine hükmetmek her zaman bir yorumlama, bir uyarlama, bir karar işidir. Bir dönem için veya özel bir olay üzerine belirlenmiş ve ifade edilmiş bir kuralı, sonradan o olaya benzer başka olaylara da uygulamak zannedildiği gibi her zaman o kadar da kolay bir iş değildir.
Bazen ilkenin lafzına bağlı kalalım derken maksadından uzaklaşmış, hatta maksada zarar vermiş olabiliyoruz. O yüzden kural koyucunun maksadını, niyetini bilmek, sonradan o kuralı uyguladığımız yerde o kuralın geçerli olup olmadığını anlamak açısından çok önemlidir.
Hz. Ömer’e isnat edilen üç meşhur uygulama kural ve maksat arasındaki ilişkiyi kaybetmemenin ne kadar önemli olduğu noktasından, asırlarca bu alanda içtihat edenler için yol gösterici olmuştur.