Komplo teorilerine bakışımı daha önce defalarca burada zikrettim. Nesnel mesnedi olmayan komploların, işin tabiatına vakıf olmayanların sadece hayalleri ve bazı olağan şüpheli aktörlerle ilgili önyargılarına dayanarak ürettikleri komploların bize hiçbir faydası yok.
Bizi gerçeklerden koparır, hayaller, hatta kabuslar dünyasında gezdirir. O komplo teorileri içinde bilmeden düşman bildiğimiz güçlere tanrısal bir güç atfederek kendimizi de kul yerine koymaya başladığımızı bile fark etmeyiz. Dünyada dönen her şeyin o komplo kurucularının tedbir ve iradesi altında cereyan ettiğini vehmetmeye başlarız.
Aslında bu yolla komplonun kurucularını doğrudan Allah’a şirk koştuğumuzu bile anlamayız. Oysa işin gerçeği komplo kuranlar, kurmaya çalışanlar ve bunu uygulamaya koyanlar yok değil, var. Şeytani bir güç her zaman devrededir, her zaman fitnesini fesadını yapmaya ve yaymaya çalışmaktadır.
Onları iyi takip etmek komplolarını boşa çıkarmaya çalışmak gerek. Ancak komplolarını boşa çıkaracağız derken onlara olduğundan fazla güç atfetmemek, dünyada olup biten her şeyin onların iradesinin bir tezahürü ve tecellisi olduğu vehmine kapılmamak gerekiyor. Onlar bir tuzak kurarlar, Allah da bir tuzak kurar ve Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.
O’nun tuzağı iyi insanlığın aleyhine değil, insanlık düşmanlarının, zalimlerin, mücrimlerin aleyhinedir.
Aslında şimdiye kadar nice komploların, onları kurup uygulayanların aleyhine sonuçlandığını gördük. Kaşıkçı olayının da sadece Kaşıkçı’yı ortadan kaldırma çabasından ibaret olmayan, Türkiye’de yeni bir darbe teşebbüsünü harekete geçirecek büyük bir komplonun parçası olduğunu, ortaya çıkan verileri birleştirdiğimizde net bir biçimde görüyoruz.