Şu hazan mevsiminde Güzel adamlardan Nuri Pakdil de güzel atına bitip gidenlerden oldu. Gidişi de yaşadığı gibi, sükût suretinde oldu. Son devrimci selamını vererek gitti. Put yapımevlerini tam yıkamadı elbet ama muhakkak ki, epeyce çatırdattı, bir ömür boyu taviz vermeden bağlandığı ve bağlı kaldığı Klas Duruşu ile.
Derviş hüneriyle kapitalizmi, Batı’yı ve Kemalizm’i Put Yapımevlerinin ürettiği bir teslis gibi gördü ve onlara karşı edebiyattan bir Kalem Kulesi inşa etmeye çalıştı ve bu kuleden kendince bu teslise saldırılar gerçekleştirdi. Kendi neslinin birçok ideoloğu gibi Batıya karşı savunma yapmadı, bilakis hep eleştirdi, itham etti.
Esasen savunulmayı gerektiren bir şey yoktu. Müslümanlar uzun süredir bu çağda kendi vatanlarında garip idiler. Pakdil için bu gariplik bir eziklik gerektirmiyordu, bilakis dik ve onurlu bir klas duruş için en uygun zemini oluşturuyordu. Yıkacaksa bu zalim dünyayı garipler yıkacaktı.
Pakdil’in savunma ve saldırı mevzii olarak geliştirdiği edebiyat kulesinin ilk müseccem yayını Edebiyat Dergisi idi. Bu derginin etrafında toplanan ve çoğu taşradan gelmiş, ağırlıklı olarak Kahramanmaraşlı edebiyat çevreleriyle birlikte Kudüs’ün işgalinin ve onun nezdinde bütün İslâm diyarının işgalinin yol açtığı melankoliyi kelimelerle restore etmenin yollarına baktılar.
Pakdil ve bu edebiyat çevresi Türk İslâmcılığının ayırt edici vasıflarından birini bu şekilde en çarpıcı bir biçimde temsil ediyorlardı.
Başka ülkelerdeki İslâmî hareketlerden farklı olarak Türkiye’de İslâmcı düşünce bir edebiyat hareketi olarak gelişmiştir. Önde gelen düşünürleri ve temsilcileri siyasetçi veya ilahiyatçı-ulema olmaktan ziyade edebiyatçılardan olmuştur.