En son Kudüs üzerine yazımızı, Kudüs’e son Siyonist saldırının gerçekleştiği Temmuz ayında şöyle bitirmiştik:
“Kudüs’ün ahvali her zaman dünya ahvalinin özetidir. Kudüs dünyanın aynasıdır. Kurtuluş Kudüs’te başlar veya Kudüs’te tamamlanır.
Dünyadaki zulmü, çarpıklığı olduğu gibi bırakıp Kudüs’ü özgürleştirmek mümkün değil. Kudüs’ü kurtarabilmek için dünyadaki bu adaletsizliklere son vermek gerek. Dünyada düzen değişmedikçe Kudüs’te hiçbir şey değişmez, kendimizi kandırmayalım. Kudüs’ün bugün bu işgalin altında kalmaya devam etmesi, dünya düzeninin ısrarla ve inatla siyonizme hizmet eden bir tarihe, bir uluslararası düzene çalışıyor olmasının sonucudur. Dünyanın beşten ibaret sayılmasının neticesidir. Ama hepsinden de öte Kudüs’ün bugünkü durumu, 1,5 milyardan fazla Müslümanın, Müslümanca yaşamıyor olmasının, kime dost kime düşman olacağını bilmiyor olmasının bir yansımasıdır.”
Temmuz ayından bu yana yaşanan hızlı gelişmeler bu sözleri daha da doğrulamış oldu. Müslümanlar kendilerine kimin dost kimin düşman olduğunu ayırt etmedikleri, birbirleriyle uğraşıp meydanı zalimlere bıraktıkları sürece Kudüs bugünkü mahzun halinde ağlamaya devam edecek.
Görmek duymak gibi değildir. Gidip yerinde görmek gerek Kudüs’ün ahvalini. İnsanlığın hangi gaflet ve delaleti sonucu bu hallere düştü Kudüs? Yerinde düşünmek lazım.
Kudüs üzerine söylenen hiçbir sözün Kudüs’teki hali yansıtmaya yetmiyor olduğunu, sözlerin insanlığın düşebileceği seviyeleri anlatmakta nasıl kifayetsiz kalmış olduğunu görmek lazım. Görmek için Kudüs’ün yolunu tutmak lazım.