Demokratikleşmede yol alındıkça toplumda gerilimin azalacağı,
haklar ve özgürlükler tanındıkça toplumun farklı kesimlerinin
siyasete dahil olacağı ve toplumsal barışın daha kolay tesis
edileceği varsayımı demokrasi sosyolojisinin en genel geçer
yaklaşımlarından biridir. Doğrusu bu yaklaşım, Türkiye'de
cumhuriyet rejimiyle birlikte ve onun siyaset tarzı dolayısıyla var
olan bütün gerilimleri açıklayan ve bu gerilimleri gidermek için
önerilen çözüm yollarına da yol veren bir varsayım
olagelmiştir.
Türkiye'de din sorununun demokratikleşme ve hak ve özgürlüklerin
temin edilmesiyle birlikte büyük ölçüde giderilmiş olması bu
varsayımı pekiştiren bu varsayım muvacehesinde geliştirilen tezleri
doğrulayan bir durum. Dünyanın bir çok yerinde de bu tezin
işlediğini gösteren bir çok örnek bulunabilir.
Ancak bu tezin her zaman işlememe ihtimalinin de olduğunu kabul
etmek gerekiyor. Misal, dini özgürlüklerin ileri
derecede sağlandığı bir ortamda pekala radikal dini hareketler de
ortaya çıkabiliyor. İsrail'de ve Avrupa'da aşırı sağ
hareketler, faşizan taleplerle tam da bu demokratik ortamlarda
neşvu nema bulabiliyor. Türkiye'de DAEŞ benzeri yapılar da
alabildiğine marjinal kalsalar da Türkiye'nin gelmiş geçmiş
hükümetleri arasında din özgürlüğünü en ileri derecede sağlamış bir
hükümeti zamanında var olması da ilginç bir örnektir.
Aslında demokratikleşmenin şiddeti veya radikalizmi
gidermek yerine, gelişmesine daha fazla imkan ve hız ve
kazandırdığına dair en çarpıcı örnek Türkiye'deki Kürtçülük
hareketinde kendini göstermektedir.