Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Yılına Filistin, Kudüs, Mescid-i Aksa, Gazze ve Siyonizm gündeminin tam ortasından giriyor olmamız çok anlamlı bir tevafuk. Sadece bir açıdan değil, birçok açıdan anlamlı bir tevafuk. Cumhuriyet kutlamalarına tam da planlandığı gibi anlamlar yükleyenlerin anlamlandıramadığı, bu yüzden de öfkelerini celbeden bir gündem. Türkiye’nin ülke olarak, devlet ve toplum olarak bu gündemle fazla meşgul olmasını bir tercih olarak görüyorlar ve bu tercihi mevcut yönetimin Cumhuriyetin ilkelerinden, rotasından bir sapma olarak da görüyorlar.
Doğrusu Türkiye’nin şu veya bu mevzuyla şu veya bu düzeyde ilgileniyor olması elbette nihayetinde bir tercihtir. Ama elbette Türkiye’nin tarihsel ve coğrafi konumunun yanısıra bu tarih ve coğrafya içinde yoğrulmuş kültürel kimliğinin zorunlu kıldığı bir tercihtir bu ilgi.
Yüz yılın birkaç yıl öncesine de gitmek gerekirse, Osmanlı’nın I. Dünya Harbinden yenik çıkması, yenilme şartları, onu yenilgiye götüren adımlar ve aktörlerin Türkiye’yi içine soktukları bir mecra, Türkiye’yi ve bölgeyi döndürüp dolaştırıp aynı noktaya getirmekte...