Dünya bir taraftan İdlib’e, bir taraftan ABD Başkanı Trump’ın davalarına ve önüne gelene açtığı savaşlara dikkat kesilmişken, Mısır’da askeri darbe mahkemesi, sessiz sedasız, kendilerine darbe yapılan seçilmişlerin 75’i hakkında idam cezası kararı aldı.
Darbe yapmak dünyanın en aşağılık suçu, çünkü bütün aşağılık suçların hepsini içinde barındıran bir cürüm. İçinde yalan da var, ihanet de var, vatana ihanet de, hırsızlık ve gasp da, cinayet de, tecavüz de, velhasıl bütün cürümler var. Bütün bu suçların bir paket halinde işlendiği paket suçun adıdır darbe.
Darbeyi engellenemediği zaman o cürümler müteselsil olarak devam eder. Cinayetlerine de, yalanlarına da, hırsızlığına da, hakikati çarpıtmasına da devam eder. Kendisi bütün bu suçlardan dolayı yargılanmayı hak ettiği halde, hayat haklarına tecavüz etmiş olduklarını kendisi bir yolunu bulup yargılar.
Mısır’da Sisi tarafından organize edilen darbe Mursi’nin diktatörleşmeye başladığı yalanını en iğrenç medya kampanyasıyla yayarak kendine bir alan açtı. Neticede Mursi’nin atamış olduğu bir savunma bakanı diktatörlükten kurtarıcı olarak lanse edildi ve darbesi binlerce insanın ölümüne ve Mısır tarihinin en karanlık dönemlerinde bile görülmemiş baskı ve zulmü halkına reva gören bir diktatörlükle sonuçlandı. Darbeye barışçıl bir biçimde itiraz edenleri ikna yoluyla dağıtmak mümkün olmayınca kalabalıklara ateş açılarak en az üç bin silahsız gösterici en vahşi biçimde katledildi. Meydanda katledilemeyenlerin bir kısmı tutuklandı, en ağır hapishane koşularında yargısız sualsiz yıllarca işkence altında tutuldu. Bu zindanlarda ortalama her hafta birkaç kişi bu koşullardan dolayı kendiliğinden ölüyor. Burada ölemeyenlerin yüzlercesine çıkarıldıkları mahkemelerde yüzlerine bir celsede idam cezası okunuyor.
Geçtiğimiz günlerde de devam eden bir mahkemede Mısır tarihinin belki ilk seçilmiş Cumhurbaşkanı olan Muhammed Mursi’nin yakın çalışma arkadaşlarının da dahil olduğu 75 kişiye birden idam cezası verildi. Yüzlercesi de müebbet hapis cezası aldı. İdam cezası alanlardan meydanda hedef gözetilerek katledilen ve Rabia meydanının simgesi haline gelen Esma Biltaci’nin babası Muhammed Biltaci ile Mısır’ın büyük alimlerinden İmam Saffed Higazi ve Tarık el Zümer de var. Müebbet alanlar arasında ise Rabia meydanı kanlı bir biçimde basılarak 3 bin kardeşleri darbeciler tarafından katledildikten sonra metanetini elden bırakmayarak “bizim barışçıl duruşumuz onların mermilerinden daha güçlüdür” diyen Müslüman Kardeşlerin Genel Mürşidi Muhammed Bedii de var.
Bir tek çakı taşısalar rejimin bunu kendi şiddetini aklamak için nasıl bir fırsata dönüştürebileceğini çok iyi biliyorlardı. Ama ondan öte silahlı mücadeleye rağbet etmemek onlar için kendi halklarına karşı üstlenilmesi zor bir sorumluluk duygusunun sonucuydu. Silahlı direniş Mısır’da önü alınamayacak bir iç savaş ve kaosa yol açacaktı bunu çok iyi görüyor ve katlanılması ne kadar zor olsa da, ezilseler de, katledilseler de, bütün baskılara sabretmeyi tercih ediyorlardı.