Tarih geçmişte olanların günümüze olduğu gibi aktarıldığı bir sahne değil. Tarih bilgisi her zaman günümüzde yaşadıklarımızın süzgecinden geçen, hatta günümüzün ilgileriyle, tecrübeleriyle yeniden hatırlanan, hatırlandığı esnada bazen yeniden kurgulanan bir bilgidir. O yüzden sabit bir tarih bilgisi olmadığı gibi, güncelin etkisinden bağımsız bir bilgi alanı da yok.
Tarihte olan bir hadiseyi kim niye hatırlıyor, onu bugün gündeme niye getiriyor ve bununla ne murat ediyor diye bakmadan tarihi bilgiye yaklaştığımızda alelade ve abur cubur bir gündem tüketicisi olmaktan öteye gidemeyiz.
Esasen tarih bilgisi bu yanıyla zannedildiğinden çok daha çetrefil bir bilgidir. Geçmişten günümüze neyin nasıl hatırlandığı veya hatırlatıldığını sorgulamadan o bilgiyi tüketmenin bazen zehirleyici bir tarafı da olabiliyor.
“Tarih”i “tekerrür” diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?” dizeleri, Mehmet Akif Ersoy’un tarihle ilgili meşhur dizeleri. İbret alınsaydı tarih tekerrür etmezdi. Ama vaka şu ki, tarih hep tekerrür ediyor. Demek ki insanların ibret almakla ilgili bir kusurları, bir maluliyetleri olduğu kesin bir gerçek.
Bugün yaşananların tarihte mutlaka sayısız benzerlerinin yaşandığını görebiliriz. O yüzdendir bugün yaşadığımız sorunlarla ilgili tarihe gidişimiz bazen bir teselli arayışı için bazen bir yol arayışı bazen bir ortak tecrübe arayışı için gerçekleşir.
Genellikle elimiz boş dönmeyiz tarihten, ama yanımızda getirdiklerimiz bazen bizi kendi gerçekliğimizden koparır, teselli arayalım derken gerçekliğimizle hiç bağdaşmayan örneklere takılırız. Geçmişte yaşanmış çatışmaların hesabını bugün yaşayan insanlar arasında görmeye kalkarız, ortaya hiçbir şekilde giderilemeyen bir kan ve kin davası üretir veya sürdürürüz.