Ramazan rahmet, bereket ve mağfiretin insanlığın üzerine yağdığı ay. Bu rahmet ve mağfiret giderek birbirine yabancılaşmış insanları tekrar birbirine tanıtan, aralarına hayatın gaileleri içinde veya bizzat kendi hırsları, koşuşturmaları ile girmiş mesafeleri kapatan, soğumuş ilişkileri tekrar ısıtan bir ilahi müdahale gibi.
Tabii ki bu zamana insanın katılma biçimi, heyecanı, samimiyeti bir fark arz ediyordur. İnsan kapısının önüne kadar gelen, bütün ruhunu ve varlığını kuşatan içine çeken bu cazibeye karşı bile direnebilir, hiç umursamadan da bu zamana karşı lakaytlığı tercih edebilir, edenler, edebilenler de oluyor.
Ramazan bir kader olarak çalışmıyor, insanın iradesini elinden almıyor elbet. Dine dair bütün herşey gibi insana katılıp katılmama konusunda bir fırsat alanı bırakıyor. Ama bu öyle bir alan ki, dünyamızı aydınlatan ışığı söndüremediği zaman gözünü kapatıp karanlığı seçmek gibi, zor olanın tercihiyle açılan zor bir alan.
O yüzden hidayet kapıları bir rahmet olarak, insana bir mazeret bırakmayacak bir şekilde insanın önüne açılır. Bu konuda aksini tercih etmek, Ramazan’ın cazibeli bir akış...