Kur’an’ın indirildiği, bu yüzden Kur’an ayı olarak da tavsif edilen Ramazan 11 aydır yaşadığımız bütün hadiselerin üzerine kendi ruhunu katmak üzere tekrar geldi kapımızı çaldı. Ramazan ayı, orucuyla, sahuruyla, iftarıyla, teravih ve gece namazlarıyla, Kur’an tilavetleriyle ve tabii ki fıtır sadakasıyla, infakıyla, zekatıyla bütün dünyada Müslümanlara çok benzer bir tecrübeyi yaşatarak onlara aynı dünyanın insanları olduklarını hissettiren en yoğun zaman.
Bugün İslam Birliğini bir boş hayal veya bir imkânsız politika olarak görenlerin göremediği şey belki de bu. İstedikleri kadar politik analizlerle Müslümanların farklılığına, bugünün dünyasının ulusal organizasyonlarına, ayırıcı faktörlerin gücüne odaklansınlar, bir Ramazan ayı bütün ihtişamıyla, sözkonusu ibadetleriyle, ritüeliyle, zamanıyla bütün Müslümanları bir potaya sokuyor, onlara tek bir ümmet olduklarını hatırlatıyor.
Bunu basitçe Ramazan ayına manevi bir güzelleme gibi saymayın. Sosyolojik işlevleri açısından neresinden bakarsanız bu dünya-inşa edici yanını, birleştirici ve kuşatıcı yanını görürsünüz Ramazan’ın. Benedict Anderson’un...