Sekülerleşme ve dindarlaşma arasındaki gel-gitlerin sosyolojik tespiti konusunda toplumsal pratikler ile bireysel pratikler ve niyetler arasındaki farklar ciddi bir kafa karışıklığına yol açıyor. Dindarlık denilen insanlık durumunun tabiatı iyi kavranmadığında sekülerleşmeyle ilgili sosyolojik analizler de havanda su döğen tespitler olarak kalıyor. Durumu anlamayı zorlaştıran asıl şey de sekülerleşme analizlerinin sekülerlerle dindarlar arasında bir yarış olarak algılanmasıdır. Halbuki durum bundan çok daha karışıktır.
Daha önce de söylemiştik, sekülerleşme tezini ileri sürenlerin söylem tonunda neredeyse sekülerleşmeye doğru evrimsel bir gidişatın bir telosun peygamberane müjdeciliği var. Bu müjdeciliğin içinde de örtük bir dindarlığın olduğunu söylesek belki bu sadece ironiye bağlanabilir.
Oysa bu söylemin öbür ucunda yine sekülerleşmenin dindarları fena halde...