15 Temmuz'da Türkiye halkının topyekun mukavemetinin karşısında
püskürtülerek başarısızlığa uğratılan darbe teşebbüsü, Allah
muhafaza, kısmen bile olsa başarılı olması halinde bu ülkenin nasıp
bir felaketle karşı karşıya kalacağını her geçen saat daha iyi
anlıyoruz.
Darbe esnasında sergilenen vahşet ve canilik başarılı olabilecek bu
darbe teşebbüsünün nasıl ilerleyeceğine ve Türkiye'de nasıl bir
acımasız düzen tesis edebileceğini yeterince gösteriyor zaten.
Uçaksavar mermileriyle kalabalıklara açılan ateşlerle, savaş
uçaklarıyla bombalanarak, tanklarla ezilerek canice katledilen
insanlar, darbecilerin darbe sonrası yönetmeyi düşündükleri
toplumun bireyleriydi.
Bu insanları mevcut bir baskıcı veya yanlış yönetimden kurtarmak
gibi bir iddiaları da yokmuş demek ki. Düşünülen tek şey silah
zoruyla bir halkı esir almak, bir halkın üzerinde zorbaca hakimiyet
kurmak. Dünya darbeler tarihinde eşine benzemeyen bir vahşet ve
gözü dönmüşlükle TBMM'nin bile defalarca bombalanması, darbecilerin
hukuki hiç bir meşruiyet imkanını da aramadıkları, muhtaç
olacakları tek meşruiyeti silahlarından ve zorbalıklarından
alacaklarını hesaplamış olduklarını anlatıyor.
Ha, bir de şurdan. Gezi hadiselerinden beri Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğan'ın otoriterliğiyle ilgili algıyı Türkiye ve dünya
kamuoyuna kazımak için olağanüstü bir propaganda makinası gibi
çalışmış olan bu yapı, kendi meşruiyetini dünyaya anlattığı bu
yalandan temin etmeye çalışmış.
Bugün, dünya kamuoyunda bu yalanların bu kadar kolay alıcı
bulabiliyor olması bir yandan dünya kamuoyunun ayıbı tabii. Dünyada
geçerli değerin demokrasi olduğu bir çağda, arkasında muazzam bir
halk desteği bulunan Erdoğan'a karşı böyle bir propagandanın bu
kadar kolay alıcı bulabiliyor olması, demokratik dünyanın yüz
kızartıcı halini ortaya koyuyor. Söz konusu dünya, belli ki halkın
büyük çoğunluğunun oyunu alarak iktidara gelmiş bir lidere
karşı