Türkiye Bilimler Akademisi'nin (TÜBA) Sosyal ve Beşeri Bilimler
dalında bu seneki büyük ödülü Şerif Mardin'e vermesi üzerine
Mardin'in üç defa aynı kapıdan kovulmasına yol açan Said Nursi
çalışması ve bunun da üzerinden Fetullah Gülen'e olan akademik
ilgisi yeniden gündeme geldi. Mardin'in akademik nesnesine karşı
her zaman bir sosyal bilimcide olması gereken bir mesafeyi başarılı
bir biçimde korumuş olduğu tartışmasız bir gerçek.
Müslüman cemaatlere, Nurculara ve İslami gelişmelere gerçekten de
dışarıdan biri gibi bakıyor. Bu dışarıdanlık onun çalışmalarını
biraz da oryantalizm hanesine yazıyor. Dr. Alim Arlı onun
yaklaşımlarının oryantalizm/oksidentalizm boyutunu ele alan
müstakil bir kitap yazdı. Aslında Mardin'in Oryantalistliği çok da
yadırganacak bir şey değil oysa. İslam cemaatlerine veya doğuya
akademik ilgi dışarıdan bakan birini kaçınılmaz olarak oryantalist
kılıyor. Önemli olan kişinin bu ontolojik bir gerçeklik olarak
içinde bulunduğu oryantalist epistemolojinin ne kadar farkında
olduğu ve ürettiği bilgide onun payının ne olduğu hakkında bir
fikrinin olmasıdır. Doğrusu Mardin'in çalışma alanıyla ilgili kendi
sınırlarını bilme konusunda fazladan bir meziyeti olduğunu
söyleyebiliriz.
Mardin'in Said Nursi çalışmasında Nursi'yi parlatmaya özel bir
gayret gösterdiğini şahsen hiç hissetmedim. Buna karşılık,
Türkiye'de önemli bir toplumsal karşılığı olan bir hareketi
anlamaya çalışan, onun zihniyet kodlarını çözümlemeye çalışan ve
bunu yaparken araştırma nesnesi hakkında yargıda bulunmayan olağan
bir sosyal bilim pratiği gördüm. Sosyal bilimci araştırdığı
insanların fikir ve inançlarının doğruluğu veya yanlışlığı
konusunda bir yargıda bulunmaz. Bulunursa o gerçekliğini karşısında
doğrudan bir taraf olarak, o gerçekliğin bir parçası olarak kendini
ifade etmiş olur.