Batı'da bir çok ilde HDP'lilerin bazı siyasi faaliyetlerini
yapmakta zorlandıkları ile ilgili haberler veya gelişmeler üzerine
“nöbetçi aydınlar” malum insan hakları ve demokrasi reflekslerini
sergilemiş, bir bildiri yayımlamış. Güzel, itirazımız olamaz.
Türkiye'de her siyasi fikrin ülkenin her bölgesinde ifade
edilebilir olması lazım. Buna yönelik hiç bir engelleme hiç bir
baskı kabul edilemez.
Hele seçim şartlarında taraflar arasında hukuk ve demokrasi
normlarının yanısıra ve bunun ötesinde bir de centilmenlik
anlaşması da olması lazım. Neticede siyasi rekabet yapılıyor.
Ülkenin nasıl yönetileceğiyle ilgili siyasi bir tartışmada taraflar
en iyi olduklarını ispatlamak için halka gidiyor. Halkın oyunu
kapmak için birbirleriyle vahşice kapışmaları, arada halkın oyunu
ikna yoluyla değil baskı yoluyla kapmaya çalışmaları işin tabiatını
bozar. O yüzden baştan itibaren ilkeyi tutarlı bir biçimde koymak
gerekiyor. Hangi siyasi partiye hangi amaçla olursa
olsun yapılan her saldırı demokrasiye bir
saldırıdır. Kınıyoruz. Yine o yüzden, HDP'ye Adana ve
Mersin'de yapılan saldırıları hiç tereddüt etmeden duyduğumuz anda
nefretle kınadık, kınamaz dendi bize, iktidarsınız madem faillerini
bulmanız lazım dediler. Olayın failleri iki gün geçmeden ortaya
çıkarıldı, ama hiç kimsede en ufak bir mahcubiyet ifadesi
belirmedi. HDP'ye saldıranlar, PKK'nın kardeş kuruluşu, faaliyet
tarzı itibariyle tam bir entrika kurgusu üzerinden çalışan bir
DHKP-C militanı çıktı. Böyle bir saldırıyla neyi hedeflediğini
anlamak hiç de anlaşılmaz ve açıklanamaz bir durum değil.
HDP'nin bazı illerde yaşadığı zorlukların bu aralar demokratik
duyarlılıkları harekete geçirmesini anlıyoruz da, aynı
HDP'nin başka bazı illerde başka partilere yaşattığı zorluklar, ne
zorluğu, basbayağı terör, neden hiç bir demokratik duyarlılığın
konusu olmuyor acaba?