Her sene 24 Nisan’a doğru Ermeni diasporasının lobi faaliyetleri ve baskılarıyla ABD gündemine gelen Ermeni Soykırımı iddialarının bu yıl bu zamanda ve bu şekilde ABD’de gündeme alınışı ve karara bağlanması aslında bu konuda işin hakikatini samimi bir biçimde arayanlar için aydınlatıcı bir etki yapmış olmalı. Çünkü tarihsel bir olay, üzerinden uzun bir zaman geçmiş bir olay hakkında siyasetçilerin karara varmaya kalkmaları, vardıkları kararın olayın hakikatiyle ne kadar ve nasıl ilgili olabileceğine dair çok güzel bir örnek ortaya çıkarmıştır.
Bu olay üzerinden giderek siyasi bir tartışmanın konusu olan tarihsel bir olayın hakikatinin ne kadar bilinebileceği üzerinde düşünebilir, tarihsel bilginin mahiyeti ve tabiatı hakkında düşüncelerimizi ilerletebilir, derinleştirebiliriz.
Malum, daha önce ABD TM’nin gündemine her yıl gelen bir konu Ermeni Soykırımı meselesi. Sadece ABD’nin değil, Avrupa’nın bir çok ülkesinin parlamentolarının gündemine de geliyordu konu ve bu ülkelerle ilişkilerin seyrine göre ya bir oy farkıyla reddediliyor veya yine bir iki oy farkıyla kabul edilebiliyordu. ABD başkanları genellikle görüşleri başka türlü olsa da, her sene soykırım sözcüğünü kullanıp kullanmayacakları noktasından hareketle yapacakları konuşmalar dikkatle izlense de, şimdiye kadar Türkiye ile olan ilişkiler dolayısıyla “felaket” tanımlamasının ötesine geçmediler.
İşin en trajikomik tarafı Türkiye’de 104 yıl önce yaşanmış hadisenin “soykırım” sayılıp sayılmayacağına kendini karar verme konumunda görenlerin hepsinin bırakın 104 yıl öncesini günümüzde bir sürü katliamın, soykırımın sorumlusu olmaya devam ediyor olmaları.
Hollanda, mesela, daha 1995 yılında Srebrenitsa’daki kendi taze soykırım siciline bakmadan 104 yıl önce yaşanmış bir hadise hakkında Türkiye’ye karşı soykırım hassasiyetine kapılıyor.
Yine Fransa, Cezayir’de, Ruanda’da, hatta şimdi Suriye ve Libya’da alenen işlediği insanlık suçları ortadayken, Türkiye’ye karşı Ermeni soykırımı sopasını kullanmaya çalışıyor. Aynı Fransa’nın Türkiye’deki hadiselerden dolayı kendisine iltica etmiş onbinlerce Ermeni’nin çocuklarını, gençlerini 2. Dünya Savaşı’nda cephenin ön saflarına sürerek Fransızlara kurban ederek kırmış olduğu gerçeğini bizzat Hrant Dink anlatmıştı.