Alman Federal Meclisi bu hafta içinde, 2 Haziran'da, 1915 yılında Türkiye'de cereyan etmiş olan olayların “Türkiye'nin Ermenilere ve Hıristiyan azınlıklara” yaptığı bir soykırım olduğuna karar veren bir tasarıyı oylayacak. Geçtiğimiz yıl 1915 olaylarının 100. yıldönümü olması dolayısıyla birçok ülkede bu türden akla ziyan, vicdandan yoksun tasarıların Ermeni lobilerinin etkisiyle gündeme gelmesini herkes bekliyordu. Türkiye de buna kendini fazlasıyla hazırlamış buna karşı da kendi tezleriyle, aynı etkide ve yaygınlıkta olmasa da, kampanyalarını yürütüyordu. Bir yüz 100. yıl beklentisi her iki tarafı harekete geçirmişti. 100. yılda Ermeni diasporasının veya lobilerinin faaliyetleri beklendiği kadar etki yapmadı. Bir iki ülke dışında bu kampanya kendileri açısından bir hayal kırıklığıyla sonuçlandı. Obama bile yine 'büyük trajedi' deyiminden öte, konuya “soykırım” konseptiyle yaklaşmaya yanaşmadı. 101. yılda, yani bu yılda ise böylesine önemli bir hamlenin Almanya'da gelmesi tabiri caizse tam bir garabet örneği. Bir başka açıdan da Almanya'nın her şeye geç intibak edişinin bir örneği. Herkes bilir ki, Almanya'nın sanayileşmesi de, Aydınlanması da hatta sömürgeciliği de diğer Avrupa ülkelerine nazaran geç kalmıştır. Sanayileşme ve modernleşmedeki bu gecikmişliği felsefede idealizmiyle telafi etmeye çalıştığı söylenir o yüzden. Gecikerek ortaya koyduğu felsefi idealizm performansı çok ciddi felsefi eserler ve isimler ortaya koymaya yöneltmiştir.